29 Kasım 2022 Salı

Andor

 



Yayın yılı: 2022

Bölüm sayısı: 12

Benim puanım: 9.5/10

Neredeyse sıfır beklentiyle başlayıp her anıyla müthiş bir dizi izleme keyfi yaşadığım Andor dizisinden bahsetmek istiyorum. Çünkü hala dizinin fazlasıyla underrated olduğunu düşünüyorum. Harika bir dizi yapmışlar! Dizi Skywalker'ların aile trajedisinden kopup tamamen Star Wars evreninin politik yönüne, bilinmeyen insanların hikayesine ve Rogue One'a temel oluşturacak dikdatörlüğe karşı başlatılan bağımsızlık savaşına, isyancı birliklerin nasıl oluştuğuna odaklanmış. Rogue One'dan tanıdığımız Cassian Andor karakterinin etrafında şekillenen her sahnesi dolu dolu, çok güzel mesajlarla ve hislerle donatılmış müthiş bir dizi çıkmış meydana. Bunu ışın kılıçları, Stromtrooperlar ve patlayan silahları göze sokmadan sadece gerilimi vererek yapmaları, ayrıca takdir edilesi. Yılın dizisi desem abartmış olmam sanırım.

Pek bir politik donanımım olmadan belki yapacağım bu inceleme yavan olacak. Fakat Disney+'da olmasına bazen şok olduğum, epey sol politik görüşe ait mesajları bu dizide gördüm. Buna maden/petrol için sömürülen gezegenler, direkt ABD'deki mahkumların hapishanede yaşadıkları insanlık dışı muameleye gelen eleştiriyi Narkina 5 hapishane bölümlerinde görmemiz, polisin (hikayedeki imparatorluk güvenlik güçlerinin) kullandığı dengesiz güç, yine Latin Amerika'dan ABD'ye kaçak yollarla giren mültecilere gelen eleştiriyi Cassian'ın Niamos'taki tutuklanma sahnesinde izlememiz, işçi sınıfının sömürüsü ve son bölümde gördüğümüz işçi sınıfının açık isyanı ve başkaldırısı da dahil. 

Bunun dışında diğer Star Wars serilerinde pek de görmediğimiz her gezegenin kendi kültürü ve geleneklerinin olması çok güzel bir detaydı. Misal Aldhani'nin keltlere özgü geleneklerle bilimsel olarak basit şekilde bir meteor yağmuru şeklinde açıklanan bir gök olayını, nasıl dini bir bağlamda kutladığını gördük. Aldhani sahnelerinin İskoçya'nın highlands'lerinde çekilmesi ise güzel bir gönderme olmuş. Sonrasında ise tam bir işçi sınıfı gezegeni olan Ferrix'te son derece geleneksel bir cenaze töreni izledik. Tam da o işçi sınıfının doğasına yakışacak şekilde ölen insanların küllerinin bir kiremit haline getirilip bir duvara monte edildiğini gördük. Another brick on the wall... Diziye dair o kadar güzel ve derin detaylar var ki sanırım yaza yaza bitiremeyeceğim. O yüzden hikayeye geçelim:

Aslında hikaye biraz basit ama bunun derinliğini o kadar güzel vermişler ki, dopdolu bir dizi olmuş. Cassian karakterinin, apatik, kendini düşünen ve tüm donanımlarına rağmen birlik savaşını umursamayan bir bireyden nasıl tam bir isyancıya dönüştüğünü ilk sezonda çok güzel işlediler. Cassian, ilk bölümde öğrendiğimiz kadarıyla çocukken Kenari adında teknolojiden uzak bir gezegende yerel ailesiyle yaşarken gezegendeki madenleri sömürmek için gelen imparator birlikleri yüzünden tüm halkının katledildiğine şahit oluyor. Maarva karakteri ki 60 yaşlarında bir kadın olmasına rağmen gördüğüm en badass karakterlerden biri oldu kendisi, Cassian'ı bir isyan halinde yapayalnız imparatorluk gemisine saldırırken bulup evlat ediniyor. Aslında Maarva'nın üvey annesi olması, Cassian'ın Death Star'ın blueprintlerini çalacak kadar aktif bir isyancı olacağı karakter gelişiminde çok önemli bir kilit nokta. Ayrıca Maarva ve Cassian'ın kan bağı olmamasına rağmen ekranlarda gördüğüm en güzel anne-oğul ilişkisini canlandırdıklarını da söylemeden geçemeyeceğim. Klişe dizilerde aşıklara söyletecekleri en güzel sevgi sözcüklerini bu dizide Maarva'nın ağzından oğlu olarak gördüğü Cassian'a söylendiğini duyduk. Misal:

Maarva Andor: Take all the money you've found and go and find some peace.

Cassian Andor: I won't have peace. I'll be worried about you all the time.

Maarva Andor: That's just love. Nothing you can do about that. I've never loved anything the way I love you, and I've never fretted on anything more, but this time... you can't stay, and I can't go. Tell me you understand.

Cassian Andor: I don't.

Maarva Andor: You will. You'll see.

ve Maarva'nın final bölümde Cassian'a ilettiği ve beni epey ağlatan "Tell him I love him more than anything he could ever do wrong" repliği-Of, diyorum sayın seyirciler... Bu arada Maarva, Harry Potter filmlerinde Petunia Dursley karakteriyle tanıdığımız Fioana Shaw tarafından çok güzel canladırılmış:

Maarva, Cassian ve Bee (source: empiremagazine)

İlk bölümde Cassian'ın Kenari'de ayrı düştükleri ve hala hayatta olduğunu düşündüğü kız kardeşini ararken iki tane imparatorluk güvenlik gücünü "yanlışlıkla" öldürmesiyle başladığı kaçış macerasını görüyoruz. Başı belada olduğunu anladığı için Cassian kaçmak için, imparatorluktan çaldığı bir starship parçasını eski sevgilisi ve Ferrix'ten arkadaşı Bix aracılığıyla bir alıcıya satmak istiyor. Ve alıcı olarak serinin diğer en badass karakteri Luthen ile tanışıyoruz. (Buradan Stellan Skarsgard'ın oyunculuğuna tekrar şapka çıkarıyorum). Aslında Luthen'in amacı Cassian'ı direniş birliklerine katmak, fakat o sırada hala bencil emellerle hareket eden Cassian'ı yürekten bu direnişe ikna etmek kolay değil. Bu yüzden Luthen, ilk aşamada ikna için paranın gücünü kullanıyor. Cassian'a eğer onun bir işini yaparsa ve başarılı olursa yüklü bir miktar para vereceğini söylüyor ve bunun garantisi için Luthen'in eski bir jedi knight olabileceğine dair teorilerin internette türemesine sebepl olan bir Kyber kristalini Cassian'a veriyor. Sırf ilk bölümde Luthen'in Cassian'a "senin ufak isyanının eğer birlik olmadığımız sürece hiçbir şeye faydası yok. Eğer gerçekten bu haksızlığı çözmek ve dikdatörlüğü yıkmak istiyorsan birlik olmamız ve kafa kafaya verip daha büyük değişim getirecek şeylere odaklanmamız" tarzı repliğinin olması bile dizinin kalitesini ortaya koymuştu aslında... Böylece ilk arc'ımız olan Aldhani soygunu başlamış oluyor. Luthen, imparatorluğa bir darbe vurup isyancıların ilk mesajını göndermek için Aldhani gezegenindeki imparatorluk darphanesinin soygununu planlıyor. Burada Cassian; Vel, Cinta, Nemik gibi diğer isyancı birliklerle tanışıyor. Vel, Coruscant'ta zengin bir kızken isyana katılmış bir idealistken, partneri Cinta ise çok daha katı, iş bitirici ve çoktan isyanın içinde olan bir kadın. Aralarındaki en genç ve en sempatik eleman Nemik ise hepimizin gönlünü kazandı. Meteor yağmurundan faydalanarak soygundan sonra Aldhani'den kaçısın koordinatlarını hesaplayacak kadar keskin bir zihine sahip olan, 17 yaşındaki Nemik, ayrıca tam bir idealist. Tam bir genç, idealist solcu portresi çizen ve zehir gibi akıllı olan Nemik, bize yazdığı manifestosunu miras bırakıyor. Biraz Nemik'in manifestosuna göz atalım: "The imperial need for control is so desperate because it is so unnatural. Tyranny requires constant effort. It breaks, it leaks. Authority is brittle. Oppression is the mask of fear... One single thing will break the siege. Remember this. Try". Yoda'nın “Do or do not. There is no try.” repliğine karşın Nemik manifestosunda bolca "try" diyor. Çünkü Yoda ve Luke'un aksine Andor ve diğer isyancı birliklerin, işçi sınıfının ve sıradan halkın güvenebilecekleri içsel bir mistik ve telekinezi gücü yani Force'u yok. O yüzden onlar başarmak için önce denemek zorundalar... Nemik ve diğerlerinin fedakarlıklarıyla başarıyla tamamlanan Aldhani isyanından sonra Cassian yine isyana ve birliğe çok ikna olmamış olacak ki annesi Maarva'ya veda edip aldığı paraları alıp kayıplara karışıyor.


Mon Mothma, Deedra ve Kleya'ya burada ayrı bir parantez açmak istiyorum. Mon, klasik liberal bir politikacı portresi çizse de Coruscant'taki Chandrilanların yaşamına ve geleneklerine dair bize ayna tuttu. Mon, Chandrilan geleneklerine göre 15 yaşında gıcık kocası Perrin ile evlendirilen ve yine gıcık ergen kızı Leida ile zengin evinde lüks içinde yaşayan, kimsenin sıkıcı konuşmalarını dinlemediği liberal bir senatör. Fakat bu dışarıya yansıttığı imajı. Aslında Mon, isyancı birlikleri Luthen aracılığıyla finanse ederek güzel giysilerinin, abartılı davetlerin arasında hem bir casus isyancı hem de bir anne olarak kendi savaşını veriyor. En son bölümde, banka hesaplarındaki açıklığı örtbas etmek için hem kocasını kumarla suçlayarak hem de karşı olduğu Chandrilian geleneklerine göre kızını nişanlayarak ailesini feda etmek zorunda kalıyor. Deedra Meero ise Mon'un aksine, erkek egemen imparator sisteminde tutunmaya çalışan içselleştirilmiş patriyarkasıyla tam bir nazi subayı olan bir kadın. Imperial Security Bureau (ISB)'ya Andor ve Luthen'in isyancı hareketlerine dair bir sürü kanıt getirerek kendi içinde içselleştirilmiş faşizmini ve idealizmini yaşıyor. Yine Cassian'la kafayı bozan Syril weirdo'suyla çok garip bir ikili oldular, 2. sezonda dinamiklerini merakla izliyor olacağım. Son olarak Kleya parantezine gelirsek, Kleya Luthen'in antikacı dükkanında undercover olarak beraber çalıştığı ve isyancı operasyonlarını yönettiği iş partneri. (Yoksa padawan'ı mı demeliyiz?). Kleya, aslında Luthen'den de gaddar ve radikal bir isyancı. Bu açıdan Mon'un kuzeni çıkan Vel ile bir tezat oluşturuyorlar.

2. arc'a gelirsek, bir plaj gezegeninde sadece yanlış yerde, yanlış zamanda olduğu için tutuklanan Cassian'ın Narkina 5'daki hapishane sürecini izliyoruz. Aslında bu arc, Cassian'ın isyana karşı bakış açısını tamamen değiştiriyor. Narkina 5, tutuklanma sebebinden bağımsız tüm mahkumları insan haklarına tamamen saygısızca hapsederek ölümüne çalıştırarak Death Star'ın parçalarının inşa edildiği bir hapishane. Buradaki şartları gören Cassian, hapishanedeki isyanda başrol oynuyor. Çalışma şefi Kino'ya diyor ki “I’d rather die trying to take them down than die giving them what they want.” Böylece Kino'yu (Gollum rolünden tanıdığımız Andy Serkis'in  oyunculuk dersi verdiği karakter) ikna ederek hapishanedeki herkesi başkaldırıya yönlendiriyor ve sonunda hapishaneden epik bir şekilde kaçıyorlar. "One Way Out" isimli 10. bölüm bu açıdan cidden dizinin zirvesiydi. Hem Narkina 5'da başlatılan isyan, hem de Luthen'in bölüm sonundaki müthiş tiradı bu zevki bize tatttırdı. Luthen reyizin tiradı için tıklayın:

3. ve son arc'ta ise Maarva'nın cenazesinin gerçekleştiği Ferrix'te, Mon ve Kleya hariç tüm ana karakterler biraraya geliyor. Manidar olarak işçi sınıfının yaşadığı Ferrix'te halkın en açık isyanın temeli atılıyor. Aslında Dedra, Luthen, Cinta ve imparator birliklerinin hepsinin Ferrix'te biraya gelme sebebi, Maarva'nın cenazesine gelmesini bekledikleri Cassia'nı farklı sebeplerden dolayı kapana kıstırmak. Fakat Cassian, halkının yardımıyla Bix'i hapishaneden kurtarırken gözlerden saklanabiliyor. Bu sırada Maarva'nın Bee tarafından projekte ediliği hologramının yaptığı konuşma Ferrix halkını gaza getiriyor ve bir isyan başlıyor. İsyanı başlatan ilk hareketin, Brasso'nun elindeki Maarva'nın küllerinden yapılmış kiremitle bir stormtrooper'u haşat ederek olması ise ayrıca manidardı. Maarva resmen küllerinden doğmuş gibi oldu. Ferrix'teki isyandan sonra Cassian'ın Luthen'e "kill me or take me" şeklinde kendini dönüşümünü tamamlamış tam bir isyankar olarak sunmasıyla da sezonu bitirmiş olduk. Bu blog postunu yine Maarva'nın sözleriyle,  Cassian'ın, Aldhani'den, Niamos'a, Narkina 5'ya ve tekrar memleketi Ferrix dönerek yaşadığı kişisel gelişimini anlatarak bitirmek istiyorum. “Tell him none of of this is his fault. It was already burning. He’s just the first spark of the fire. Tell him he knows everything he needs to know and feels everything he needs to feel. And when the day comes, and those two pull together, he will be an unstoppable force for good. Tell him I love him more than anything he could ever do wrong.”  Teşekkürler, Tony Gilroy.

22 Kasım 2022 Salı

Made in Abyss (Season 1 & 2)

 



Yayın yılı: 2017-2022

Bölüm sayısı: 13 + 1 ova filmi + 12

Benim puanım: 8/10

Merhabalar uzun bir aradan sonra  ilginç bir anime incelemesiyle karşınızdayım. Made in Abyss'e, konusu itibariyle bakarsak, uzak bir adada "abyss" adında derinliği henüz keşfedilememiş bir çukur oluşuyor. Bu çukurun her katmanında ayrı bir ekosistem ve eski uygarlıklardan kalma türlü türlü hazineler var. Bu hazineleri araştıran arkeologlar, ya da mağara avcıları çukurun etrafına zengin bir şehir kuruyor. Fakat çukurun alt katmanlarına inmek değişik yaratıklar ve bitkiler açısından tehlikeliyken, ne kadar derine inilirse abyss'in laneti yüzünden dönmek daha da zorlaşıyor. Ünlü bir mağara avcısı olan Lyza, 10 yıldır geri gelmeyince, onu bulmak isteyen yetimhanedeki ufak kızı Riko, alt katmanlardan geldiği düşünülen robotumsu bir çocukla (Reg) annesi Lyza'yı aramak çukurun en dibine giden bir maceraya girişiyor. Riko ve Reg, her katmanda yeni bir gizemle karşılaşırken bu yolculuk, bir nevi içsel yolculuğa dönüşüyor.


Herkesin tersine ilk sezonun ilk bölümleri daha çok sevdim. Çünkü gizem çok yüksekti ve sonuna doğru inanılmaz şeylerle karşılaşacağımı düşündüm ama beklediğim kadar matah bir şey de çıkmadı (henüz). Özellikle iki sezon ortasındaki filmdeki 5.katmanda karşılaştığımız beyaz düdüklerin sırrı, Prushka karakteri ve The Sovereign of Dawn arkından sonra 6. katmandan çok şey bekliyordum. Fakat buna rağmen ana hikayeye çok fazla da hizmet etmeyen, Lyza'nın akıbetini  hele hiç açıklamayan koca bir filler'dı 2. sezon. 2. sezonda hollow'ların kurduğu bir köye odaklandık; abyss'in derinlerine seyahat eden bir grup umutsuz insan ve aralarındaki tek  çocuğa hollow doğurtup bu ceninlerin etini abyss'in lanetinden korunmak için yiyen, etik dışı bir sürü şeye imza atan bir köy ahalisi ve onların sonunu getiren epey cringe Faputa karakterini izledik durduk. Riko ve Reg bile neredeyse yan karakter kaldı hikayede. En sevdiğim Nanachi karakteri de bir süre Belaf'a esir olduğu için hikayenin dışına atıldı. 2. sezon sonunda Nanachi gibi Faputa da genel ekibe katıldı, sanırım ana hikayeye tek katkısı bu oldu. 
Hikayeye karşı diğer genel negatif feedback'im ise dram yaratmak için sürekli çocukların, özellikle kız çocuklarının psikolojik, seksüel ve fiziksel suistamalini defalarca ve defalarca göstermeleri. Sadece bir karakter olsa, muhtemelen böyle rahatsız olmazdım ve ya da en azından hikaye için oturaklı bulurdum. Fakat benzer hikayeler Nanachi, Mitty, Prushka, Veuko ve Irumyuui üzerinden sürekli tekrarlanınca biraz abes buldum açıkçası. Bu kadar suistimal olmadan ve tekrarlanmadan da genel mesaj verilebilirdi diye düşünüyorum.

İki sezon ve bir uzun film boyunca çok fazla olay olduğu için bu blog yazısında özellikle karakterlere odaklanmak ve bazı bullet point'leri belirtmek istiyorum.
 
Karakterler: 
Riko: 12 yaşındaki Riko, ünlü mağara avcısı Lyza'nın Abyss'in derinliklerinde doğan ve yetimhanede büyüyen kızı. 2. katmanda karşılaştığımız white whistler Ozen'den öğrendiğimiz kadarıyla, aslında Riko lanet yüzünden ölü doğmuş, fakat lanet koruyan bir relic cihazına bedeni yerleştirince tekrar kalbi atmaya başlamış. Gözlerindeki bozukluk dışında Riko'da mucizevi bir şekilde lanetin pek bir görünen etkisi kalmamış gibi. Fakat ilerleyen sezonlarda muhtemelen Riko'nun Abyss'in blessinglerinden biri olduğunu öğreneceğiz. İlk bölümlerde tüm merağı, garip nerd'lükleriyle en sevdiğim karakter kendisi oldu. Fiziksel güçsüzlüğüne rağmen epey crafty biri kendisi, ayrıca her zaman maceranın ve bilinmeyeni öğrenmenin peşinde koşuyor. Bu sebeple ki Reg'i ilk bulduğunda ele vermek yerine bir bilim insanı edasıyla iyice inceliyor. Sonrasında ise Reg'in onun hayatını defalarca kurtarmasıyla perçinleşen güçlü bir bağ oluşuyor aralarında.

Reg: Reg, Abyss'in derinliklerinden gelen fakat Riko'yu üst katmanlarda bir yaratıktan  robotik elinden fırlattığı lazer ışınıyla kurtardıktan hafızasını kaybeden biyonik bir çocuk. Kolları metrelerce uzayabiliyor. Robotik kolundan Abyss'in fiziksel kurallarını bile aşan bir ışın fırlatabiliyor. Fakat ne zaman bu lazer silahını kullansa 10 dakika içinde bayılıyor ve 2 saat boyunca baygın kalıyor. O yüzden her zaman bu silahını çok işlevsel olsa da kullanamıyor.

Reg'in üst düzey bir relic de olduğu düşünülüyor. Riko ile aralarında çok güçlü bir bağ var. Hafızasındaki flashbacklerden de görüyoruz ki aslında Lyza'yı da tanıyor. Anılarından birinde Faputa'ya "haku"sunu yani varlığına hitap eden en değerli şeyi bulmak için üst katmanlara gitmek zorunda olduğunu söylüyor. Bunun muhtemelen Lyza'ya verdiği bir sözle alakalı olduğunu düşünüyorum. Tüm sezon boyunca hollow köyü ve Faputa yerine aslında 2. sezondan bunları öğrenmek isterdim ya, neyse...

Reg, hafızasını kaybetmiş olmasına rağmen son derece empati sahibi ve iyi kalpli bir çocuk. Zarar vermeyi hep reddediyor ama haksızlıklara da içgüdüsel olarak karşı çıkıyor.

Nanachi: Gelelim en sevdiğim karakter, peluş tavşanımız Nanachi'ye. Nanachi bir hollow, yani 6. katmana gidip geldikten sonra insanlığını kaybedip başka bir forma (bu durumda ciddi manada peluş tavşana :)) dönüşmüş bir kız çocuğu. The Sovereign of Dawn ve şerefsiz Bondrewd karakterinin 5. katmana getirip üzerinde deneyler yaptığı yetimlerden biri. Bu çocukların bazıları laneti test edilmek için kullanırken, bir kısmı ise white whistle, yani en üst düzey mağara avcılarının kullandıları kutsal beyaz düdüklere dönüştürülüyor. Düdüğe dönüşen!? çocukların ruhları hala orada hapsolmuş şekilde kalıyor.

Nanachi, laboratuvarda geçirdiği sürede Mitty adında başka bir kızla bir arkadaşlık kuruyor ve Bondrewd onların arasındaki bağı test etmek için Mitty ve Nanachi'yi 6. katmana bir tüp asansör ile gönderiyor. Mitty, bilinçsiz  fakat ölümsüz et yığını bir yaratığa dönüşürken Nanachi Mitty'nin lanetin çoğunu absorbe etmesi sayesinde bir tavşan kürküne sahip oluyor ama bilincini tamamen koruyabiliyor. Daha sonra Nanachi, Mitty'yi laboratuvardan alıp kaçıp yıllarca gözden uzakta kendince bir yaşam kuruyor. Bu sırada Mitty üzerinde bir şeyleri test ederek bir sürü ilaç üretiyor. Bu sayede ki 4. katmanda Riko'nun enfekte olmuş kolunu ve dolayısıyla hayatını da kurtarabiliyor.

Nanachi son derece zeki, empatik, güvenilir ve fedakar biri. Mitty'ye olan özel düşkünlüğüne rağmen 2. sezonda ondan vazgeçip Riko ve Reg'i kurtarmaya koşabiliyor.

Prushka: Bu karakterle ilk sezon ve ikinci sezon arasında geçen OVA filminde yani Fukaki Tamashii no Reimei'de tanışıyoruz. Prushka, 5. katmanda yaşamını geçiren Bondrewd'ün evlatlık kızı. Zavallı kıza aralarındaki baba- kız bağına rağmen Bondrewd, etmedik işkence bırakmıyor. En sonunda kendine yaptığı bir silaha Prushka'nın kalbini koyuyor. Normal şartlarda ölmesi gerekirken Riko'yla Prushka'nın kurduğu bağ Prushka'nın bir white whistle'a dönüşmesine yardımcı oluyor. Faputa, Prushka'nın düdük halindeyken de sesini duyabildiği için onu Hollow köyünde iyice traşlanıp, son şekline ve tam kapasitesine ulaşabileceği robota veriyor. Tekrar biraraya geldiklerinde Riko, Prushka'yı üflediğinde aslında Reg'i activated moda sokabildiğini keşfediyor. Önce Reg'in kaskı, sonra robot ünitesindeki kolları beyaz rengini alıyor ve  böylece Reg tüm robotik özelliklerini full kapasitesinde  kullanabiliyor.
 
Vueko:  Vueko 2. sezonda 6. katmana yolculuk eden bir grup umutsuz insandan biri. Vueko'nun çocukluğunda sürekli olarak cinsel istismara maruz kaldığını biliyoruz. Bundan olacak ki yetişkin yaşlarına erişince Abyss'in derinliklerindeki altın şehire erişmek için hiç tereddüt etmiyor.  Gruptaki Wazukyan, Belaf ve Majikaja gibi diğer karakterlerden ayıran şey yüksek empati yeteneği ve yerel halktan buldukları bir çocuk olan Irumyuui ile aralarındaki güçlü bağ. Vueko bu bağı yaşamındaki en önemli şey olarak görmeye başlıyor.

Irumyuui: Animede dramın bokunun çıkarıldığı karakter bu bence. Irumyuui, Abyss'e inerken Vueko ve ekibinin karşılaştığı yerel halktan bir çocuk. Kısır olması sebebiyle lanetli görülüyor ve halkı tarafından dışlanıyor. Bu sebeple Irumyuui kendini hep eksik hissediyor. Fakat Vueko'ya çok çabuk ısınıyor ve zamanla ikili arasında anne-kız bağına benzer bir ilişki gelişiyor. Taa ki herkes su kaynaklarındaki bir parezitten dolayı bedenlerini deforme eden, ölümcül bir ishale yakalanana kadar...
Gruptaki Wazukyan sinsisi, Abyss'in gözlemcisi olan robotik Interference Unit sayesinde dilekleri gerçekleştiren relic bazı yumurtalar buluyor ve bu yumurtayı aralarında tek kullanabilecek çocuğun Irumyuui olduğunu ve bu çocuğun hepsini kurtarabileceğini iddia ediyor. Vueko'yu bu yumurtanın Irumyuui'nin en derin dileğini gerçekleştireceğini söyleyeyerek ikna ediyor. Bu relic yumurtalar Irimyuui'yi hollow'ların dönüşüm aşamasındaki gibi önce garip bir et yığınına dönüştürüyor ve sürekli bu formda Irumyuui doğum yapmaya başlıyor. Fakat doğurduğu tüm hollow çocuklar birkaç saat içinde ölüyor. Acı içinde çocuklarının yasını tutan Irum (tam ismini yaza yaza yoruldum valla), daha çok hollow doğurmaya devam ediyor. Nedenmiş, bu çocuk kısır olduğu için dışlandığından en büyük dileği buymuş. Bitti mi hayır! O sırada Vueko da ishale yeniliyor ve hastayken Wazukyan ona bir et çorbası içiriyor ve bu çorba sayesinde Vueko ve tüm köy halkı hızla iyileşmeye başlıyor. Çorbadaki et neymiş, öğreniyoruz ki Irum'un hollow bebeklerinin etiymiş! Yuh artık, hasta ruhlu mangaka diyorum!!!

Neyse Irumyuii'nin çilesi yine bitmiyor. Tüm köy ahalisini kurtuluşa götürecek ve lanetten korunacak bir noktaya götüyor devasa hollow haliyle ve burada Irum ile bütünleşen ve haku'sunu ödeyen tüm köy halkı form değiştiriyor ve hollowlara dönüşüyorlar. Bunu reddeden Vueko hariç.. O ise Wazukyan tarafından Irumyuui'nin beyni olacak sinyallerin olduğu vantuzlu çukara hapsediliyor. Bu sırada yine Irum'un avcı yaratıkları yemesiyle korunan köyde, köy halkı yine Irum'u sömürmeye devam ediyor. Ta ki Irum son çocuğu, yani Faputa'yı doğurana kadar...

Faputa: Irumyuii'nin çocukluğuna çok benzeyen Faputa, Irum'un son çocuğu ve köy halkından almak istediği intikamın meyvesi. Faputa tilkiye benzer bir kuyruğa ve pençelere sahip yarı hollow, yarı insan ölümsüz bir kız çocuğu. Hayattaki tek amacı annesinin intikamını almak. Fakat Reg ile karşılaşınca (Reg hafızasını kaybetmeden önce) hayata bakış açısı ve hayattan bulduğu anlam değişiyor. Fakat Reg'e aşırı takıntılı, toksik bir ilgisi var. Reg hafızasını kaybetmeden önce, Faputa'ya köye girmesi için yardım edeceğine söz vermiş. Günümüzdeki Reg ise ne Faputa'yı ne de bu sözü hatırlıyor...

Nanachi, sezon ortalarında bir yerde, gereksiz bir şekilde Belaf'a esir olan Mitty'nin bir klonuyla karşılaşıyor. Onunla olabilmek için Nanachi de esareti kabul ediyor. Belaf ise Nanachi'yi serbest bırakmanın karşılığı olarak Faputa'nın vücudundan bir parça istiyor (what a plot device diyorum :P). Faputa ise sözünü tutması karşılığında pençelerinden birini Reg'e veriyor. Sonra bu sebeple sezon sonunda Faputa, köy halkının haklı olarak ağzına sıçıyor. En son hepsini yiyerek annesinin intikamını alıyor. Vueko da ölerek vicdan azabından ve ızdırabından kurtuluyor. En sonunda bizim ekip Faputa'yı da aralarına katıp yoluna devam ediyor...

Saykedelik öğeler: 

Bu anime bana ışıl ışıl renk paletine rağmen kapkaranlık hikayesiyle biraz Puella Magica Madoka'yı anımsattı. Çok değişikli saykedelik ve rahatsız edici öğeler var; garip peluş hayvanlara ve yaratıklara dönüşen deforme olmuş insanlar, kesip biçerek işkence edilen çocuklar, göbek deliğinden bıçak sokulması, sürekli bebek doğuran yaratık çocuk, lanetle et yığınına dönüşen çocuklar, sürekli rahatsız edici ve gore sahneler bol bol mevcut.

Trigger warning: 

Özellikle vejetaryen ve veganları tetikleyebilecek bolca et yeme sahneleri var. Her yaratığın ve hatta garip ceninin etini yiyorlar.

6. katman gerçeği:
Çok beklediğimiz 6. katmanın girişinde insanlığını kaybedip deforme olan insanlarla dolu bir köyle karşılaştık. Fakat bu deformasyonu bir bedel olarak görüp hayatına görece iyi şekilde devam edebiliyorlar. Köyün genel işleyiş sistemi ise bu Irumyuui'nin kolları ya da vantuzları  olan "balancing system". Her şeyin bir bedeli var. Yani Fullmetal Alchemist'teki simya kuralı gibi eşit takas prensibi. Sanırım bu da biraz Budizm inanışına dayanıyor.  Bir nevi karma...

Bunun dışında hala Riko'nun annesi Lyza'ya ulaşamadık. Sanırım bir 7. katman da karşımıza çıkacak ve Lyza asıl orada olacak...