27 Temmuz 2021 Salı

Best Disney songs in Turkish

Evet, tüm gereksiz bilgilerimi derlediğim blogumda yine çok kritik bir konuya değineceğim. Disney şarkıları bence bir dili yabancılara göstermenin en güzel yollarından biri. Bir süredir Disney şarkılarını farklı farklı dillerde dinlemeyi çok seviyorum. Dedim ki neden Türkçe versiyonlarını en beğendiklerimi burada toparlamayayım :)

 1. Hercules- I won't say I'm in Love (Aşığım Diyemem)

Bu şarkının pek çok farklı versiyonunu dinledim. Ana dilim diye demiyorum gerçekten en iyisi Türkçesi. Bunu izlerken zavallı Megara'nın mitolojideki talihini düşünmek istemiyorum. Varsın olsun, bu filmdeki mutlu son kalsın aklımızda, değil mi?


2.  Mulan- Reflection (Karşımda Bekleyen)

Bu şarkı ve sözleri çok güzel. Türkçe versiyonuna sanki daha fazla anlam katmışlar, çok başarılı olmuş.

Şarkıcı: Tuba Önal


3. Tarzan - Son of A Man (Sen Adam Olursun Bir Gün)

Tarzan filminin yeri bende çok özel. Çocukken evimize aldığımız ilk çizgi film DVD'siydi. Sanırım filmi en az 50 kez falan izlemişimdir. Şarkılarını da hala ezbere biliyorum. Bu şarkı pek çok dilde güzel söylenmiş ama Türkçesi ayrı bir güzel olmuş bence. Diğer güzel şarkı da Two Worlds One Family (İnsanlar ve Hayvanlar) uyarlanmış. Annem bize DVD'yi aynı haftada 5. kez izlerken bağırırdı, arkadan da bu çalardı "çocuğunu kaybeden anneeeee, teselli olmaz sözlerleee" hahaha.

Şarkıcı: Fatih Erkoç


4. Pocahontas- Colors of the Wind (Gel Boya Binbir Rengiyle Rüzgarın)

Yine güzel bir çeviri var şarkı, Tuba Önal'ın sesiyle beğendiğim 2. Disney şarkısı.


5.  The Lion King- Be Prepared (Hazır Olun)

Her ne kadar bana malum partinin sloganlarını hatırlatsa da, Scar'ın bu şarkısının hem çevirisi hem de uyarlaması güzel olmuş.

Şarkıcı: Şahin Çelik


Bonus: The Little Mermaid- Part of Your World (O Dünyada)

Sözleri ve çevirisi biraz baştan savma olsa da Şebnem Ferah'ın sesiyle bu şarkıyı da eklemek istedim:


Not: Disney In Turkish youtube kanalına teşekkürler. Aradığım tüm şarkıları sayesinde kolayca bulabildim. Hemen subscribe butonuna da tıkladım :)

21 Temmuz 2021 Çarşamba

Loki

 

Source: Polygon


Bölüm sayısı: 6
Yayın yılı: 2021
Benim puanım: 9/10 

Merhaba, ben 10 yaşındayken Bilim Teknik dergisinden paralel evrenler teorisini okuyup arkadaşlarımın kafasını ütülemiş, şimdiye kadar karşıma çıkan tüm zaman yolculuğu ve alternatif evrenler ile ilgili dizileri, filmleri animeleri zevkle tüketmiş, Steins;Gate'i baştan sona iki kez izleyip oyununda da farklı timeline'ların hepsini denemiş o garip nerd. Multiverse ile ilgili Marvel'ın timey wimey stuff Loki serisini doktora tezim kapıya kadar dayanmışken kaçıracağımı sandıysanız yanılmışsınız.Kendisini dizi görmemiş masum köylüler gibi iki gün içerisinde tükettim. Bu dizi bana yer yer Doctor Who eski sezonlarındaki keyfi verdi. Zaman yolculuğu, daha ziyade alternatif evrenler üzerine olan nerdlüğümü yeterince tatmin etti ve Doctor Who'da beklediğim ama alamadığım Female Doctor beklentisini ve fazlasıyla karşıladı. Hepsine tek tek geleceğim. 

Dizide izlediğimiz Loki, End Game'de Avengers'ın zamanda yolculuk yaparak New York savaşından sonraki zamana geldiğinde Teserract'ı alıp kaçma şansı yakalayan bir Loki variant'ı. Yani alternatif bir zaman çizgisinde var olan bir Loki. Fakat bu dizide olanlar sebebiyle yine de tüm Marvel dünyasıyla bağlantılı. Neden mi, çünkü bu dizide olanlar tüm Marvel evreninde olan her şeyi alt üst edip baştan yazacak nitelikte büyük şeyler! Dizide bu kaçıştan sonra Loki bazı TVA (Time Variance Authority) muhafızları olarak kıskıvrak yakalanıyor ve büyünün geçmediği ve zamanın farklı aktığı, zamanın dışında var olan bir boyut olan TVA'ye getiriliyor. TVA, bence sadece Marvel adına değil, genel manada çok ilginç bir yer olmuş.TVA, Time Keepers denilen üç tane tanrısal varlık tarafından korunan ve zamanın olağan gidişine müdehale edenleri elimine eden bir yapı. Çalışanları kendilerine analyst diyen bürokratlar ve ayrıca isimleri olmayan, C-20 gibi kod adlarıyla çağrılan muhafızları var. Bu insanların hepsi Time Keepers tarafından yaratıldıklarını ve kutsal bir görev için var olduklarını düşünüyorlar. Ayrıca Renslayer adında bir yargıçları var, bu düzenin dışına çıkan insanları mahkemeye çıkarıyor ve yargılıyorlar. MCU'nun şimdiye kadar gördüğümüz sacred timeline akışını bu yapı koruyormuş. Avengers'ın zamanda yolculuk yapıp değiştirdiği zaman çizgisi de bu akışın içinde aslında. Zamanın kontrol edilmesi ve bunun kutsal bir görev addedilmesi açısından TVA, bana biraz Discworld'deki History Monks'ların yaşadığı vadiyi anımsattı. Fakat ütopik bir düzen gösterip aslında arka planda başka şeyler dönmesi ise sanki biraz Brave New World'e göz kırpıyor. 

Belki benim kadar bu konuya takık olmayan bazı izleyiciler, sanki TVA hiçbir paralel evrene izin vermiyor gibi algılamış. Fakat benim anladığım, aslında belirli paralel evrenlere izin verildiği ama tıpkı Steins;Gate'de olduğu gibi divergence point yaratacak sınırı geçecek şeylere (nexus) müdehale edildiği oldu. SG'de Suzuha'nın anlattığı gibi bir halatta bir sürü ip var, hepsi aynı yere çıkıyor (aynı sonuca çıkan farklı zaman çizgileri) ama bu iplerden birini ayırıp halatı bölersen ve başka bir halat çıkarırsan bu artık divergence'a yani bu dizideki adıyla nexus'a giriyor. Hatta bunu bir nevi basit matematiksel ifadeyle dizideki yapay zeka Miss Minutes şöyle aktardı (tabii benim de eksik anladığım kısımlar olabilir, farkederseniz ve benimle iletişime geçerseniz, zevkle tartışırım :)):
source: Marvelblog

Özetle bu ana sürekliliğin dışına çıkan ve nexus yaratan herkese Variant deniyor. Bizim Loki de Teserract'ı çaldığı için bu gruba giriyor. Normalde Loki, yargıca göre yok edilmesi gerekirken Mobius (Owen Wilson) adlı bir analyst/ajan Loki'yi başka bir konuda kullanabileceklerini söyleyerek kurtarıyor. Bu Loki, haliyle Thor Ragnarok ve Infinity War gibi karakter gelişimine yardımcı olan olayları yaşamamış hala muzip ve bencil olan Loki. Loki, yani İskandinav mitolojisindeki God of Mischiefs, bana Yunan mitolojisinde, yine muzip bir tanrı olan, yaptığı her şey yanına kalan ve şeytan tüyüyle olaylardan sıyrılan Hermes'i hatırlatıyor. Neyse, bu dizi sadece mitolojiyle köşesinden alakalı olduğu için oraya çok girmeyeyim ama mitolojiye meraklıysanız, özellikle Yunan mitolojisi hakkında daha çok şey öğrenmek istiyorsanız Mitolojik İnciler podcastını şiddetle tavsiye ederim: 

Reklamlardan sonra devam edelim. Bu dizide ise aslında bozmasaydı yaşam çizgisinde neler yaşayabileceğini bir videoda izleyip öğrenen Loki, tamamen değişiyor ve samimi bir şekilde Mobius'a yardım etmeye karar veriyor. Tabii, muziplikler tanrısı muzipliğini tamamen bırakır mı, hayır. Yine arka plandaki motivasyonu, TVA'in arkasındaki güç bu Time Keepers'ı görmek ve bir an önce TVA'den kurtulmak. Çünkü muzipliği ve zekasıyla Loki, ütopik gibi görünen bu kutsal evrende bir bit yeniği olduğunu çözüyor. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim Owen Wilson ve Tom Hiddleston arasındaki kimya harikaydı. Hele Tom Hiddleston, MCU'da aşırı bayılmasam da bu dizide benden bir fan girl'lük kopardı. O nasıl bakmak, o nasıl ağlamaktır. Yavru köpek gibi bir adam asjaksjajs. Bizim Loki'yi kullanmak istedikleri olay meğerse yine başka bir Loki variantı olan ve amacı TVA'yi yok etmek olan Sylvie'yi yakalamakmış. Loki'nin kadın variantı olan Sylvie, tüm hayatını çocukluğundan beri TVA'den kaçmakla geçiren travmatik bir karakter. Kaçarken kıyamet anlarına sığınıyor, çünkü kıyamet anlarında nexus yaratamıyor ve ne yaparsa TVA'nin gözünden kaçabiliyor. Bunu kendini bilen bizim Loki farkediyor ve Sylvie'yi 2044'teki bir kıyamet senaryosunda bulabiliyor. Fakat bizim Loki'ler bir şekilde birbiriyle takım olup TVA'den kaçıyorlar. Sylvie, bana Doctor Who'da alamadığım Female Doctor keyfini fazlasıyla verdi, harika bir Loki olmuş. Lokiler arasındaki bağ ile aslında bir aşk hikayesi de izlemiş olduk. Ultra bir narsist olan Loki'nin (Mobius'un dediğine göre sesmik bir narsisizm), Sylvie'ye yani kendinin farklı bir variantına aşık olması bana çok doğal ve mantıklı geldi aslında. Hatta bir romans olarak beğendim bile. Bence Freud da görse aşırı keyiflenirdi :). 

source: insider.com

Loki ve Sylvie aralarında bir bağ kurulunca yenilmez oluyorlar ve TVA'yi altüst edip Time Keepers'ın aslında sahte androidler olduğunu açığa çıkarıyorlar. Ayrıca Sylvie'nin düşünce okuma gücüyle de TVA'deki tüm insanların aslında variant olduğunu öğreniyoruz. Çünkü Sylvie, bizim Loki gibi ilüzyon büyüsü yapamıyor, ama enchantment adını verdiği bir güçle insanların düşüncelerini ve bedenlerini kontrol edebiliyor. Bu noktada, Renslayer karakteri de ilginçti. Çünkü Sylvie'yi çocukluğundan beri tanıyor ve Time Keepers'ın sahte olduğunu öğrenmesine rağmen yine de kutsal bir amaç için varolduğuna inanmak için ısrar ediyor. Renslayer, Mobius'a ek olarak bizim Loki'yi de elindeki pruning aletiyle yok ediyor. Fakat Sylvie bu işin peşini bırakmıyor ve aslında yok edilen variantların ölmediğini (hatta net bir şekilde yok edilemeyeceğini) ama onların zararsız olabilecekleri zamanın bittiği bir boyuta (the Void) gönderildiğini öğreniyoruz. Hala Time Keepers'ın sahte olmasının şokunu atlatamayan ve şu ana kadar hayatını mahveden kişiden intikam almak isteyen Sylvie, Loki'yi takip edip kendi kendini prune ediyor ve void'e gidiyor.  Böylece zurnanın zort dediği bölüme geliyoruz.

Void bölümü harikaydı. Burada Classic Loki, Child Loki ve Timsah Loki (!) de dahil olmak üzere pek çok Loki variantıyla tanışıyoruz. Bence en cool'u yaşlı olan Classic Loki'ydi. Bana Peter Capaldi'nin Twelfth Doctor'unu anımsattı biraz. Void, Alioth adı verilen bir dumanlı gölge canavarı tarafından korunuyor ve gönderilen variantların kaçmasını da bu canavar neredeyse imkansız hale geliyor. Fakat Mobius, Sylvie ve tüm Lokiler bir araya gelince bu imkansızı aşmayı başarıyorlar. Alioth yok edilince arkasındaki bir şatoda yaşayan ve bu olayların arkasındaki asıl kişiyle, yani He Who Remains'le tanışıyoruz. He Who Remains, çizgi romanlarda da  yer alan bir karakter, (conquerer) Kang imiş. Çizgi romanları okumadığım için sadece bu diziden yorum getireceğim. 

Kang bize, aslında 31. yüzyılda yaşayan bir bilim adamı olduğunu ve paralel evrenleri keşfedip hepsinin tek bir zaman çizgisinde birleştirilebileceğini farkettiğini anlatıyor. Fakat kendisinin tüm variantlarının iyi olmadığı için ve bu evrenleri ele geçirmek için Multiverse War'u başlatmışlar. Kendisinin variantları arasındaki en iyi kişi olduğunu, Multiverse War'u sona erdirmek için TVA'yi kurduğunu iddia ediyor. Yani, TVA aslında Kang'ın Multiverse War'ı başlatmasına sebep olacak olayları sonladırmakla görevli, divergence point ise buna göre çiziliyor.  Kang, Sylvie ve Loki'ye iki seçenek sunuyor. Ya Sylvie intikamını alabilecek ve Kang'ı yeni bir Multiverse Savaşı'na sebep olma pahasına öldürebilecek ya da Loki ve Sylvie kontrolü ondan devrealabilecek. Bu noktada, bizim yeterince olgunlaşmış olan Loki'miz (kıymetlimisss), Sylvie'yi adamı öldürmemesi konusunda ikna etmeye çalışıyor. Diyor ki "I just want you to be okay", yani sadece "bizim" iyi olmamızı istiyorum. Bak sen bizim aşık narsistimimize... Fakat hayattaki tek amacı intikam olan Sylvie, buna karşı çıkıp Loki'yi alt ediyor ve Kang'ı öldürüyor. Sylvie, gördün mü bak ne yaptın:


source: unknown

Senin yüzünden şimdi tüm bu filmleri izlemek zorunda kalacağız. Yani, Sylvie Kang'ı öldürerek Marvel için bambaşka dünyalara kapılar açıyor. Olasılıklar sonsuz. Zaman akışı linear olmadığı için, TVA'in kurulumu da Kang'ın ölümüyle engelleneceğinden geçmişte TVA'in müdehale ettiği olaylar da değişebilir. Yani geçmişteki olayların da değişmesi ve farklı paralel evrenlere çıkması çok olası. Zaten TVA'de Infinity Stone'ların kitap desteği olarak kullanılması yeterince şok ediciydi. Şimdi açılan bu sonsuz paralel evrenlerde kim bilir neler göreceğiz. Sylvie'nin bu cinayetinden sonra Sylvie tarafından bir boyut kapısıyla zoraki TVA'ye gönderilen Loki, orada Mobius'u ve diğerlerini uyarmaya çalışıyor ama onu tanımıyorlar bile. Son bölümü de TVA'deki Time Keepers heykellerinin Kang'in evil variantlarından birinin heykeliyle değiştiğini gösteren sahneyle bitiriyoruz.

Bu yolda açılan gelecek filmlerinden, en merak ettiğim film bir Doctor Strange filmi olan Multiverse Madness. Doctor Strange, Wanda ve Loki'nin olduğu bir film olursa da tadından yenmez bak. I have a dream!

Not: Bu postu blogumu okuduğundan bile emin olamadığım, fakat artık "variant" kelimesini duyunca Coronavirus'ü değil de, Loki'yi düşünen sevgili akustikinsan'a adıyorum :)









14 Temmuz 2021 Çarşamba

Black Widow

source: Wikipedia


Yayın yılı: 2021 

Süre: 134 dakika

Benim puanım: 7/10 (maalesef IMDB ile aynı)

Gelelim Marvel'ın eril elemanlarından dolayı çok zor sırası gelen Natasha Romanoff karakterinin hikayesini anlatan film, Black Widow'a. Çok büyük beklentilerle gidilmezse aksiyonlarla dolu eğlenceli bir film olmuş, fakat bana göre potansiyelini yeterince kullanamadığından biraz eksik kalmış bir film. Avengers dışında hikayesini pek bilmediğimiz Natasha için özellikle Soul Stone için Hawkeye yerine kendini feda etmesinden sonra daha güzel bir film yapılabilirdi bence. End Game'de Natasha'nın ölümünün sinemada sadece bir durgunluk yaratıp sonra Tony Stark ölünce herkesin karalar bağlamasını da unutmadım, bak. Bari bu filmde hakkı daha iyi verilseydi... 

Film, Ohio'da ergen bir Natasha ve sonrasında gerçek olmadığını öğrendiğimiz 3 yıl boyunca beraber vakit geçirdiği ailesiyle ve fahri küçük kız kardeşinin olan Yelena'yla açılıyor. Bence bu sahneler gayet etkileyiciydi, o yüzden hiç beklentim olmamasına rağmen bu sahneler yüzünden belki güzel bir film izleyeceğiz diye umutlanmıştım. Gerçek olmamasına rağmen mutlu aile hayatları bir yemekte baba karakterinin getirdiği haberle buz gibi kesiliyor ve gayet aksiyonlu bir kaçış sahnesinden sonra Natasha'nın sahte kardeşi olan ve o sıralarda 6 yaşında olan Yelena'ya ne kadar bağlandığını ayrılık sahnesiyle anlıyoruz. Çünkü Sokova'dan bir yetim olarak alınıp diğer kaçırılan kız çocuklarıyla beraber widow (bir nevi gizli Sovyet ajan) olarak yetiştirilirken kendi başına gelenlerin bu küçük kızın başına da gelmesini istemiyor. Fakat istediği olmuyor ve ikisini ayırarak widow olarak yetiştirme kampına yani Red Room'a gönderiyorlar. Bu açılış sahnesinden sonra Civil War sonrası timeline'da artık yetişkin olan Natasha'nın Norveç'te inziviaya çekildiğini görüyoruz. Bir yandan Budapeşte görevde olan yetişkin Yelena (Florence Pugh), widow'ların beyin kontrolü altında oldığunu farkediyor ve bu kontrolü sıfırlayan kırmızı renkli bir kimyasalı bazı gizemli olaylarla keşfediyor. Bu sıvıları ablası Nat'e gönderiyor ve Natasha kendini takip eden bir nevi android olan Taskmaster'la aksiyonlu bir dövüşten sonra kimyasalı alıp Yelena'nın yanına yani Budapeşte'ye gidiyor. Scarlett Johanson ve Florence Pugh'ın kardeş çekişmeleri ve dinamikleri çok güzel olmuş. Daha doğrusu bence filmin en güzel yanı Yelena karakteri olmuş.

source: Geekyapar

Yelena karakteri sürekli Black Widow'un Avengers'layken super hero landing pozu kesmesiyle dalga geçmesiyle epey herkesi güldürdü. Muhtemelen end scene'de gördüğümüz kadarıyla Black Widow kostümünü Scarlett'tan devralacak gibi de gözüküyor. Bence şimdilik iyi bir karara benziyor, çünkü tuttum ben bu Yelena'yı!

Neyse, filmden devam edelim; kız kardeşlerimizin bir araya gelmesinden sonra asıl macera başlıyor. Budapeşte'de yoğun aksiyonlu, normalde 100 kere ölmeleri gereken sahnelerden sonra Natasha yıllar önce öldürdüğünü sandığı widow'ları yetiştiren Red Room'un patronu Dreykov'un aslında hala hayatta olduğunu Yelena'dan öğreniyor. Dreykov'un yerini öğrenmek için önce Sokova'daki yüksek güvenlikli bir hapishaneden 3 yıl boyunca onlara babalık rolü kesen Alexis'i yine aşırı aksiyonlu sahnelerle kaçırıyorlar. Filmin şamata karakteri görevini gören Alexis aka Red Guardian karakterini bu arada Stranger Things'den komiser olarak tanıdığımız David Harbour canlandırıyor ve bence Yelena karakterinden sonra diğer başarılı karakter de o olmuş. Binbir çabaya girip kaçırdıkları Alexis'in de maalesef ki Dreykov'un yeri hakkında bir fikri yokmuş. Fakat Alexis'ten filmin başında anne karakterini oynayan Melina'nın (Rachel Weisz) aslında Dreykov'un emrinde olan birinci sınıf bir bilim insanı olduğunu öğreniyoruz ve Melina'yı bulmak filmin yeni macera mekanı St. Petersburg'a geçiyoruz. Melina karakterini canladıran Rachel Weisz için tek söyleyeceğim, filmi sadece tek bir ifadeli poker face'le geçirdiği. Sterotipik Rus'a uysun diye bilerek mi bu poker face'i takındı bilemeyeceğim. Zaten film Sovyet Rusya klişeleriyle doluydu ki oraya hiç girmeyeceğim. Rachel Weisz'ı Mummy'den sonra  ilk defa görüyorum ve söylemem gerek ki 51 yaşında olmasına rağmen hala gayet taştı.

Melina'nın çevirdiği bir dalavereden sonra sonunda Red Room'a Natasha, Alexis ve Yelena'yla giriş yapıyoruz. Red Room aslında ana kötü karakterimiz Dreykov'un beyinlerini kontrol ettiği widow'larla dünyayı kumanda ettiği bir uyduymuş. Şahsi fikrime göre film güzel başlamışken Yelena karakteriyle yükselip Alexis karakteriyle mizaha girmişken bu Red Room kısmından sonra iyice düşüşe geçti. Çünkü kaçırılan kız çocuklarının widow olarak yetiştirilmesi gibi apaçık bir hikaye varken Dreykov'un rol kesmelerini ve sonra android olan Taskmaster'ın aslında Natasha'nın Dreykov'la beraber yıllar önce öldürmek için bombaladığı Dreykov'un kızı olduğunun açıklanmasıyla biraz kabak tadı veren bir hikayeye dönüştü. Dreykov'un kızı Antonia'nın hikayesi çok yüzeysel ve havada asılı kaldı, bence hiç olmasa da olurmuş. Filmin sonunda Natasha aka Black Widow, Alexis, Melina ve Yelena'nın da yardımıyla Red Room'u ve Dreykov'u yok edip widowları özgürlüğüne kavuşturuyor. Yelena da diğer kızlarla birlik olup ayrılırken Natasha Avengers dışında ikinci bir ailesi olduğu mutluluğunu yaşarken de filmimizi bitiyoruz. 

After credits sahnesine gelirsek, End Game'den sonra Natasha'nın mezarına gelen bir Yelena sahnesini izliyoruz. Mezarlıkta Hydra'yı temsil eden Valentina karakteri, Yelena'yı ablanı öldüren Hawkeye'ydi diye kandırıyor ve Yelena karakterinin buradan muhtemelen Hawkeye filmine bağlanacağını anlıyoruz. Haydi bakalım...