21 Nisan 2021 Çarşamba

K-drama serileri

 




Şimdi de hiç ama hiç uzman olmadığım bir konuya gireceğim; Kore dizileri! Kore dizileri konusundaki genel fikrim 50-50%, hit or miss oldu. Bazıları gerçekten konusu ve işlenişi itibariyle sardı, bazıları da vıcık vıcık romantizm ve konusuzluktan 2-3 bölüm sonra unutulanlar listesine girdi. Kore dizilerini, biraz Hollywood dizilerinin Türk dizileri sosuna bulanmış hali gibi buldum ben, Hollywood ya da Britanya dizileri gibi sıradışı veya fantastik konu seçimine gidip Türk dizileri gibi slow-burn romantizm, neredeyse sıfır erotizm ve bazen uzun bakışmalı ve müzik klibi çekimlerine girebiliyorlar. Bir de Türk dizileri gibi genel manada böyle şaşalı hayatları, aşırı zengin karakterleri, onların mansiyon gibi evlerini ve süslü püslü kıyafetlerini de göstermeyi epey seviyorlar. Bazıları ise tarihi drama kısmına girip benim gibi weebooları bazen mutlu edebiliyor. Neyse ki Türk dizileri gibi 2.5 saatlik bölüm çekip 250 bölüm şeklinde süründürmüyorlar, birer saatlik en fazla 20 bölümle hikayeyi bağlıyorlar.  Şimdi bu bahsettiğim şeyleri kapsayan (çoğu fantastik konulu, ee haliyle benim favorilerim) ama yine de epey saran ve bazen güldüren beğendiğim dizilerden birkaçını önereceğim:

Moon Lovers: Scarlet Heart Ryeo
 
Yapım yılı: 2016
Bölüm sayısı: 20

Duyduğum kadarıyla Korelilerden ziyade bu diziyi daha çok batılı izleyiciler tutmuş. Çünkü komik bir tarihi drama gibi başlayıp biraz Game of Thrones brutalizmine doğru ilerliyor.  Benim de şu ana kadar izlediklerim arasında en çok ilgimi çeken bu dizi oldu sanırım. Ana karakter çok beğendiğim sevimli aktriz ve şarkıcı IU tarafından canlandırılıyor. 

Konusuna gelince 21. yüzyılda yaşayan ve özel yaşamında her şeyi ters gidip sevgilisinin onu en yakın arkadaşıyla aldattığını öğrenen bir kadın beklenmedik bir şekilde bir zaman yolculuğu yapıp kendini 941 yılında Goryeo döneminden bir kadın olan Hae Soo'nun bedeninde buluyor (yine IU tarafından canlandırılıyor). Tabii tesadüf o ya, o beden de aslında prenslerden birinin karısının kuzeniymiş. Bir şekilde Hae Soo kendini taht kavgası nedeniyle kardeş katlinin meşru sayıldığı saray entrikalarının ortasında buluyor. Az buçuk tarihi bilgileriyle hayatta kalmaya çalışan Hae Soo, ayrıca 8. ve 4. prens arasında kendini bir aşk üçgeninde buluyor. 

Bence cıvık romantizmi gayet dozunda ve politik kavgaların daha ön planda olduğu, tarihi dönemi çok hoş yansıtan, kostümlerin ve özellikle kadınların saçlarına taktıkları tokaların müthiş olduğu gayet sürükleyici bir dizi olmuş.

 Hotel Del Luna

Yapım yılı: 2019
Bölüm sayısı: 16

Yine bir IU dizisi, sanırım IU benim Koreli girl crush'ım olmuş, haha. Bu dizi aslında aşırı popüler ama bence popüleritesinin hakkını da veriyor.

Konu itibariyle bayağı fantastik aslında.  Ana karakterimiz Man-Wol, ölenlerin karşı tarafa geçmeden istiharet ettiği ve dünyevi dertleriyle ve bitmemiş işleriyle vedalaştığı, ölümlülere görünmez olan bir otelin yani Hotel Del Luna'nın sahibesi. Binlerce yıl önce işlediği bir günahtan dolayı oteli besleyen bir ağaca ruhu hapsolmuş durumda. Otelin personelleri de yüzyıllardır orada çalışan ruhlar ve birbirinden ilginç ve bence hepsi epey sempatik karakterler.  Fakat bu otelin faturaları ve vergileri ödemek, muhasebe gibi dünyevi ve sıkıcı görevlerini yapmak için bir insan müdüre ihtiyaçları var. Bu noktada borderline bir karakter olan Man-wol, haliyle aralarında zamanla romantizmin de gerçekleşeceği insanı bazı numaralarıyla buluyor ve görev başına getiriyor. İlk bölümler, bölümün hayaleti, onun hayatı ve huzura kavuşması (karşı tarafa geçiş veya reenkarnasyon) ya da revengeful ghosta dönüşüp Grim Reaper tarafından yok edilmesi hikayesi şeklinde ilerlese de sonra ana hikaye Man-Wol'un bin yıl önceki insan hayatındaki ilginç ve acı hikayesine dönüşerek izleyiciyi tatmin ediyor.

 Goblin (Guardian: The Lonely and Great God)

Yapım yılı: 2017
Bölüm sayısı: 16

Hotel Del Luna'nın asırlık yaştaki ana karakteri erkek olanı diyormuşum. Haha, aslında hikayelerin bayağı ortak noktası var. Burada da ana karakterin geçmişinde bir ihanet ve çok acı bir hikayesi var, bu yüzden ölümsüz  ve süper güçleri olan bir Goblin'e dönüşüyor ve 21. yyda günümüze adapte olmuş şekilde yaşamaya devam ediyor. Bu Goblin bir şekilde belalı olduğu bir ölüm meleğiyle aynı evi paylaşmaya başlıyorlar. Bence bu ölüm meleği ve antisosyal tavırları dizinin en güzel detayıydı.

Efsaneye göre Goblin'in kalbine saplanmış bir kılıç var, bu kılıcı sadece Goblin'in gelini görüp çıkarabilir ve Goblin'in ruhunu huzura kavuşturabilir. Bu noktada esas kızımız (Ji Eun Tak) dahil oluyor, maalesef kendisi hayaletleri görebilen bir liseli. Maalesef kısmı liseli olmasından geliyor, yoksa hop hop zıplayıp duran sevimli bir kızçe. Bu kız part time bir kafeteryada çalışarak hayatını sürdürmeye çalışırken zorba teyzesinin evinden de kaçınca Goblin ve ölüm meleği ile yaşamaya başlıyor. Kızın çalıştığı kafeteryanın sahibesi Sunny de ilginç bir şekilde ölüm meleğine aşık olunca işler karışıyor. Günümüz kısmı komedili, geçmiş ve tarihi olayları kısmı da epey dramlı olan bu dizi de benim gözümde genel hatlarıyla popüleritesini haketti. Favori çiftim, yalnız Goblin ve liseli Eun Tak değil de ikincil shipping çifti oldu.

 Crash Landing On You

Yapım yılı: 2019-2020
Bölüm sayısı: 16

Fantastik olmamasına rağmen epey ilginç bir konusu olan bir dizi ise Crash Landing On You idi. Yon-seri adında milyoner ve holding sahibi olan bir kadın bir paraşüt kazasında kendini Kuzey Kore sınırını geçmiş buluyor. Onu bulan askerlerden biri olan kaptan Ri (Hyun Bin), önce kadının casus olduğunu düşünüp onu rapor etmek istese de olayın kaza olduğuna ikna oluyor ve Yon-seri'yi ülkesine dönüşünü kaçak yollardan ayarlamaya çalışana kadar evinde misafir ediyor. Bu sırada şımarık ama iyi yürekli karakterimiz Yon-Seri Kuzey Kore'de elektiriğin bile belli zamanlarda verildiği bir sınır köy evinde, insanların yoksullukla sefaletle, bir yandan da saflıkla temizlikle dolu yaşamlarına tanık oluyor. Burada da ana karakterleri zaman zaman gölgede bırakan ikincil bir çift olayı var.

W: Two Worlds

Yapım yılı: 2016
Bölüm sayısı: 16

Bu k-dramanın da konusu anime bile olabilirmiş, bu da o derece fantastik. Babası webtoon yazarı olan, doktor resident'ı ana kadın karakter, Oh-Yeon Joo kendini garip bir şekilde favorisi olan bu webtoon'un içinde ve ana karakter Kang Chul ile karşı karşıya buluyor. Kang Chul, zeki ve yakışıklı bir karakter, ergenliğinde silah atışı sporunda şampiyonalara katıldığı sırada bir gün ailesini evde ölü buluyor. Silahta parmak izi bulunduğu için hapise atılıyor ama sonra suçsuzluğu kanıtlanıp serbest bırakılıyor. Yıllar sonra zengin olan Kang Chul, ailesini intikamını almak ve asıl katili bulmak için W adında bir dedektiflik ajansı kuruyor. Oh-Yeon Joo, beklenmedik şekilde webtoona katıldıktan sonra ise webtoon'un gidişi değişip biraz gerilimli bir polisiye hikayesine dönüşüyor.


 Memories of the Alhambra

Yapım yılı: 2018
Bölüm sayısı: 16

Granada belediyesinin turizme katkılarından dolayı para ödemesi gereken k-dramaya geldik. Bu drama için Sword Art Online gibi; ama bir tık daha iyisi diyebilirim. Zengin bir iş adamı Yoo-Jin Woo (Hyun Bin) gizemli bir game developer'dan aldığı mail sebebiyle Granada'ya geliyor ve şehrin dokusuna yedirilmiş ortaçağ temalı bir AR oyununun demosunu test ediyor. Oyun oynandığı sırada Granada'nın sokaklarını ana karakterle biz de bir bir geziyoruz. Rakip şirketin sahibiyle oyun içinde düello yaparken aslında oyunda öldürülen kişilerin gerçekte de kalp krizinden öldüğünü öğreniyoruz. Sonra iyice kafayı yiyip bu gizemi çözmeye çalışan Hyun Bin, pardon Yoo-Jin Woo, Granada'da oyunu dizayn eden ve gizemli bir şekilde ortadan kaybolan çocuğun evinde kalmaya başlıyor. Çocuğun kız kardeşiyle aralarında bir nevi romantizm oluşan ana karakterimiz, oyunun gizemini çözüp son level'de Alhambra'da sonuca ulaşmak için level kasmak durumunda, fakat öldürdüğü karakter her yağmur yağdığında  oyunda olup olmamasından bağımsız gelip onu da öldürmeye çalışıyor.

It's Okay to Not Be Okay
Yapım yılı: 2020
Bölüm sayısı: 16

Bu dizinin anlatımı biraz Tim Burton'umsu olsa da aslında dizinin konusu hiç öyle fantastik değil, tamamen akıl sağlığı, travmalar ve psikolojik sorunlar üzerine bir dizi. Ana karakterimiz çocukluğunda ağır bir travma yaşayan çocuk kitabı yazarı bir kadın (Moon-young) ve bir yandan akıl hastanesinde hasta bakıcı (Gang-tae) olarak çalışan bir yandan otizmli abisinin bakımıyla uğraşan bir adam.

Çocuklarından beri birbirini tanıyan bu iki karakterin kaderleri yetişkin yaşamlarında da otizmli abi, Sang-tae'nin kardeşiyle beraber hayranı olduğu Moon-young'un imza gününe gitmesiyle tekrar kesişiyor. Bir nevi anti-sosyal bozukluğa sahip bir karakter olan (Kore dizileri ve mental problemli kadın karakterleri, evet evet) Moon-young, Gang-tae'ye kafayı takıyor ve onu çocuklarında travma yaşadıkları küçük kasabaya kadar takip ediyor.

Özellikle otizmli abi Sang-tae'yi oynayan aktörün oyunculuğunu konuşturduğu, ara ara tempo düşse de genel manada sürükleyici bir dizi olmuş.

Bonus: Mr. Queen
Yapım yılı: 2020-2021
Bölüm sayısı: 20

Bu tarihi dramaya yakın zamanda başladım ve henüz sadece ortalarına kadar geldim. Sanırım aralarında en komik ve hafif tonda ilerliyeni bu. O yüzden morali bozuk olan ve öyle çok ağır dram izlemek istemeyenlere şimdiden önerebilirim.

Konusuna gelirsek, ünlü aşçı olan bir adam kaza geçirip ölüme yakın bir tecrübe geçirince kendini Joseon döneminde kraliçe adayı olan bir kadının bedeninde uyanmış buluyor. Tarihte yarım zekalı kukla kral olarak bilinen ama aslında ailesinin intikamı için saray entrikaları çeviren kralla aralarında bayağı komik diyaloglar geçiyor. Bir kadın bedeninde de olsa çapkın ana karakterimiz, yine saraydaki kadınlara yavşamaya çalışıyor falan. Bence ilginç olmuş, umarım devamı da güzel biter.

18 Nisan 2021 Pazar

Small Gods by Terry Pratchett

 


Quotes

“Slave is an Ephebian word. In Om we have no word for slave,' said Vorbis.
'So I understand,' said the Tyrant. 'I imagine that fish have no word for water.”

“Belief, he says. Belief shifts. People start out believing in the god and end up believing in the structure.”

'But-but' said Brutha. 'you're saying the prophets were... just men who wrote things down!'
'That's what they were!' 'Yes, but it wasn't from you!'
'Some of it was, perhaps.' said the tortoise. 'I've... forgotten so much, the past few years.'

"Vorbis liked to see properly guilty consciences. That was what consciences were for. Guilt was the grease in which the wheels of the authority turned."

“What have I always believed?
That on the whole, and by and large, if a man lived properly, not according to what any priests said, but according to what seemed decent and honest inside, then it would, at the end, more or less, turn out all right.”

“Humans! They lived in a world where the grass continued to be green and the sun rose every day and flowers regularly turned into fruit, and what impressed them? Weeping statues. And wine made out of water! A mere quantum-mechanistic tunnel effect, that'd happen anyway if you were prepared to wait zillions of years. As if the turning of sunlight into wine, by means of vines and grapes and time and enzymes, wasn't a thousand times more impressive and happened all the time...”

“The merest accident of microgeography had meant that the first man to hear the voice of Om, and who gave Om his view of humans, was a shepherd and not a goatherd. They have quite different ways of looking at the world, and the whole of history might have been different. For sheep are stupid, and have to be driven. But goats are intelligent, and need to be led.”

Gelelim en sevdiğim Discworld kitabına... Genelde çok sevdiğim şeyleri analiz ederken daha çok zorlanıyorum nedense. Kelimelerle anlatılmaz, harika işte, mükemmel diyip konuyu kapatasım geliyor bu durumlarda. Bu kitap çok güzel bir din alegorisi, fakat bunu kurguyla ve kara mizahla çok güzel harmanlıyor, kesinlikle yormuyor, sıkmıyor. Tam tersine alt metninin ağırlığına rağmen çok eğlenceli ve son derece akıcı bir kitap. Terry Pratchett, Noragami animesini izlese sever miydi, bilmiyorum ama tanrıların onlara inananların olduğu sürece var olduğu ve imanın gücüne göre güçlendiği bir hikaye olarak o anime; bana hep bu kitabı hatırlatmıştı. Bu kitapta nasıl dinin asıl tanrıya olan inancın üstüne büyüdüğü ve onu kapladığını ve insanların tanrıya inanmayıp bırakıp kurallara, klisenin hiyerarşisine tapındığı, rituellerin konforuna kendini kaptırdığını anlatıyor. Bunu Pratchett, büyük tanrı Om ve onun klisesi üzerinden örneklemeyle yapsa da islam kültüründe büyümüş biri olarak ben, bu kitabı okurken pek çok şeyin örneklerini bizim toplumda da gördüm. Din sorgulanmaz, tanrı çok büyük, fakat neden inandıklarını bile düşünmek istemiyor insanlar. Bir sürü kurallar var, kurallar neden var, ne için var, neye hizmet ediyor? Asıl inandıkları neydi, tanrının kendisi mi, bu kurallar mı yoksa her gün düşünmeden yaptıkları ritüellerdeki iç rahatlığı ve konfor mu? Bu sorular hep benim de aklımdan geçmiştir; ve bu kitabın bu sorgulamaları çok zekice bir dille ve kara mizahla yapması çok hoşuma gitti. Kitaptaki bir filozof diyor ki; kütüphanede farklı dinler adına binlerce kitap var, hepsi kendisinin en iyi din olduğunu iddia ediyor!? Ne kadar ironik değil mi?... Dinlerin var olma sebebi insanları genel ahlak kuralları çerçevesinde bütünleştirmek bence. O yüzden değil midir ki, neredeyse tüm dinlerde ortak nokta kurallar bütünü; diğer insanlara, hayvanlara ve doğaya saygı duy, zayıflara sahip çık, başkasından çalma, kul hakkı yeme gibi nasihatlerden oluşur. Fakat din; her ne zaman tanrının, inancın ve ahlakın da üzerine koyulduğunda din için cinayet, din adına ayrımcılık gibi riyakarlık ve tezatla karşılaşıyoruz. Neyse bu konu çok derin, söylecek çok şey var ama şimdilik burada bırakıyorum.

Genel olarak kitabın konusundan bahsedersek önceden çok güçlü olan, adına yüzlerce tapınak yapılmış, hala görünürde milyonlarca inanı olan büyük tanrı Om, dünyaya güçsüz bir kaplumbağa olarak düşüyor. Sesini duyurabildiği tek kişi ise yarım akıllı rahiplik öğrencisi Brutha. Brutha, önce kaplumbağanın tanrı olduğuna inanmasa da (konuşabildiği ve tanrı olduğunu iddia ettiği için hatta bir çeşit iblis olduğunu düşünüyor ilk), Om bir şekilde onu ikna ediyor, çünkü Brutha'nın inancı sarsılmaz! Kitabın başlarında klise ve çevresinde oldukları kısımlarda benim için en etkileyici olan kısım, hac ziyaretine Om tapınaklarına gelip dua etmek için her gün binlerce insanın toplanması ve Om'un onların hiçbirine asıl tanrıları olan kişi olarak sesini duyuramadığı kısımdı. İnsanlar, ağlıyorlar, kendinden geçiyorlar, tapınağa dönüp dua ediyorlar ama asıl tanrıları kaplumbağa şeklinde ayaklarının dibinde sesini duyuramıyor, hatta tapınağa koşturanlar tarafından yanlışlıkla birkaç kez tekmeleniyor. Bu kısım gerçekten çok ironik ve bir o kadar da üzücüydü. Kitabın ilerleyen kısmında klisenin başındaki adam ve kitabın villain'ı Vorbis ile tanışıyoruz. Bir nevi sosyopat olan Vorbis, kötü adam olarak gerçekten çok başarılı. Kaplumbağa Om, onu şöyle ifade ediyor, bir kaplumbağayı asıl amacı öldürmek için değil de acaba ölecek mi diye güneşin altında ters çevirip bırakan bir adam çok tehlikelidir. Vorbis, filozoflarıyla ünlü, gavur Ephebe'dekileri (bir nevi Antik Yunan) dine ikna etmek ama asıl amacıyla ortadan kaldırmak için oraya diplomatik bir göreve gidiyor. Giderken de yanında kalın kafalı olmasına rağmen, bir nevi fotoğrafik hafızası olan Brutha'yı da alıyor. Tabii Brutha'da bir kutuya koyup Om'u da yanında götürüyor ve böylece asıl macera başlıyor...

Bu postu beni Terry Pratchett ve onun müthiş hayal gücünü kaleme aldığı Discworld serisiyle tanıştıran sevgili Elendor'a adamak istiyorum. İyi ki doğdun, iyi ki varsın! Feliz cumpleaños!

6 Nisan 2021 Salı

Wake me up when corona ends

 


Bugün benim doğum günüm (hem sarhoşum, hem yastayım, bir bar taburesi üstünde... hehe şaka şaka öğlen öğlen ne sarhoşluğu). O yüzden biraz bucket list tarzı bir yazı yazmak istedim. Bu korona muhabbeti başladığından beri pek çok insanda olduğu gibi benim de hayatımda başaşağı giden şeyler oldu. Ortalamadan daha çok ya da daha az karşılaştıramam elbette, ama en kötü aylarımı geçirdim son 6 aydır. Bu dönemde önceden beni mutlu eden şeyleri düşünmek bazen moralimi az da olsa yerine getirdi. Seyahat etmek, başka ülkeler, şehirler, kültürler, diller, insanlar ve mutfaklar hakkında yeni şeyler görmek ve öğrenmek aslında beni en çok mutlu eden şeylerden biriydi. Maalesef global pandemi sebebiyle buna da ket vuruldu. Bu dönemde kendi kendime içimde gidemediğim için ukte kalan yerleri sık sık düşündüm. Ya zamanım yok dedim, ya biraz daha para biriktireyim dedim, şu kişinin bu kişinin işleri yoluna girsin beraber gideriz dedim, dedim bir sürü bahane buldum ve bazı hayalimde kurup kurup gitmek istediğim yerlere gidemedim. Madem liste halinde postlar daha ilgi çekiyor, bunu da o şekilde yazayım.

1. JAPONYA:

Beni kişisel olarak biraz tanıyıp liste başımın Japonya hatta büyük harflerle JAPONYA olmasına şaşıran olmaz sanırım. 15 yaşından beri Japonya'ya gitmeyi düşlüyorum. 2019 yılında gitmek için plan yapmaya çok yakındım, sonra bir şeyler oldu. Dedim 2020 yılında giderim, ne olacak. Hahaha, ironiye gel. Tüm bunlar olduktan sonra içimdeki ukte o kadar büyüdü ki bazen kendimi ya Japonya'ya gidemedem ölürsem diye düşünürken buldum. Bence hayatta hiçbir şeyi, özellikle gençken bu kadar içimizde ukte bırakmamalıyız. Sınırlar açılsın, gideceğim ilk uzak ülke Japonya olacak, artık yetti!

Aklımdaki gezi planında Tokyo'ya varıp Tokyo'nun meşhur Akihabara, Ikebukuro, Shinjuku, Shibuya ve Harajuku eyaletlerini gezmekle başlamak var (teşekkürler, Tokyo bazlı animeler). Malum anime fandom cenneti olduğu için Akihabara'da mangaları, figüleri, itemleri vs karıştırarak biraz uzunca gezerim gibi geliyor. Güzel bir ramen yenecek yer de bulursam değmeyin keyfime. Makise Kurisu'nun bıçaklandığı ve zaman makinesinin çatısına iniş yaptığı Radio Kaikan binasının önünde de bir fotoğrafım olmalı bence. Sonrasında onsenleri ve rural evleri görmek için Hakone'ye gidip Fuji-sama manzaraları eşliğinde sıcak su kaplıcalarında birkaç gün keyif çatmak isterim. Oradan meşhur Kyoto'ya shinkansen ile geçip önemli müzeleri ve tapınakları gezip sonra da Kyoto'da çok merak ettiğim bambu ormanını turistlerin istila etmediği saatlerde görmek istiyorum. Oradan Nara'ya geçip parktaki geyikleri selamlamak ve saldırıya uğramadan onları beslemek isterim. Sonrasında vaktim varsa Osaka'ya gastronomik bir tura gidip sokakta takoyakileri hüpletip küçük izakayalarda eğlenmek de güzel olurdu. Kısa!? turum bu olurdu, uzun tur için Ghibli stüdyodan taa Okinawa'lara kadar gitmeyi bile düşündüm ama onun için sanırım 1 aydan uzun süreye ihtiyacım var. Bir gideyim de sana Japonya.

2. Meksika:

Biletlerine kadar bakıp sonra vazgeçtiğim ve içimde ukte kalan ikinci destinasyon ise Meksika. Neyse gidene kadar İspanyolcamı ilerleterim diye kendimi avutuyorum. Buraya da nedense Mexico City'den ziyade Cancun'dan varmak daha ucuz biletlerde. O yüzden hayalimde Cancun'un masmavi Karayip sularında birkaç gün keyif çatıp sonra Yucatan bölgesini keşfetmek vardı. Merida ve Tulum çevresindeki Maya tapınaklarını gezmek, güzel cenoteleri görmek, korkmazsam birkaçında yüzmek istiyorum. Mexico City'ye yollanmadan önce Tabasco ve Oaxaca bölgesinde birkaç şehri mümkünse Dia de Los Muertos zamanı gezip bu değişik gündeki kültürel akviteleri gözlemleyip güzel tacolarını ve margaritalarını tatmak isterim. Mexico City de sanırım son durağım olur. Koca kıtadaki en kalabalık en büyük şehirlerden biri olduğu için Mexico City'yi de hakkını vererek birkaç gün gezmek lazım.

3. Peru:

Meksika'dan çok uzak biliyorum, ama ya Meksika'dan sonra bağlantılı olarak ya da ayrı zamanda Peru'yu da gezmeyi çok düşünürüm. İnkaların baş medeniyeti olan Peru'da hem doğa, hem de tarih açısından görülecek çok şey var. Aklıma ilk gelen ilk planlar, Machu Picchu ve Cusco çevresini gezip alpakaları mıncıklamak.

4. Tayland:

Normalde liste başımda yer alan bir yer değildi, Tayland. Fakat iş seyahati için biletlerimi alıp googlemaps üzerinden bir sürü gezi planı yapıp 7-11 süpermarketlerini bile haritada işaretledikten sonra gidemeyince içimde kaldı. Bangkok'ta tapınakları gezip sokak lezzetlerini tatmak, Phi Phi adalarının güzel plajlarının keyfini çıkarmak, 10 dolara yarım saat Thai masajı yaptırmak, onlarca tropik meyveyi deneyememek neden içimde ukte kalmasın ki zaten?

5. Endonezya ve Bali:

Başka görmek istediğim tropik ülke ise Endonezya. 17000 küsür adası, her adasında farklı dil konuşulması, Miyazaki animelerinden kopmuş gibi olan plajları, yanardağları, küçük balıkçı kasabalarıyla hep cazip geldi bana. Bali'yi ayrı yazdım, çünkü biliyorum ki Bali sadece Endonezya'nın budist ve turistik yüzü. Gitmişken Bali'den fazlasını görmek ve hakkını vermek lazım.

6. Granada:

Defalarca İspanya'ya gitmeme, hatta 2017'de Endülüs bölgesinden Sevilla ve Cadiz'e gitmeme rağmen Granada'ya gidemedim, ve bu da içimde ukte kaldı. Bunda k-drama Memories of the Alhambra'yı (Recuerdas de la Alhambra) izlememin etkisi de olabilir. Gidip artık Alhambra'yı görmem, Sierra Nevada'nın karlı tepelerini izlemek, biranın ya da şarabın yanında bedavaya verilen tapalarını yemem lazım.

7. Lizbon:

Geçen sene ve 2019'da gitmek için çok plan yapmama rağmen korona yüzünden yalan olan destinasyonlardan biri de Lizbon. Aslında ne Granada ne de Lizbon seyahatleri imkansız değildi, hatta çok kolaydı, ama demek ki aklındayken hemen yapmak lazımmış. Bu şehiri de İstanbul'a benzeten ya da İstanbul'la karşılaştıran çok oluyor, ama bu benim için ana kriter değil. Güzel sokaklarını gezmek, şehrin karmaşısında kaybolmak ve çok övülen deniz ürünlerini denemek istiyorum. Ah...

1 Nisan 2021 Perşembe

Anime 101: A guide to anime series

 


Anime izlemeye başlamak isteyip nereden başlayacağını bilemeyenler için kendi çapımda en iyi bulduğum animelerden (serilerden) bir rehber hazırlamak istedim. Fakat maalesef 30 animeden aşağısında durulamadım. 30 anime nedir, ericaneptem boşan da semerini ye, oldu olacak izlediğin tüm animeleri yazsaydın diyebilirsiniz. Fakat izlediğim 100+ anime serisi arasından inanın, 30 tanesini seçmek bile çok zor oldu. İlk başta 20 tane seçtim, sonra şuna da hakkım geçmesin buna da hakkım geçmesin diye diye en son ancak 30'a düşürebildim. Sıralamam tamamen kendi keyfime göre en çok sevdiklerimden normal sevdiklerime doğru ilerliyor. Detaya girmeden kısa kısa konularını açıklamaya çalışacağım. Çok bölümlü animelerden korkanlar için de bölüm sayısını da yazacağım:

1. Fullmetal Alchemist: Brotherhood (Hagane no Renkinjutsushi):
Yayın yılı: 2009-2010
Türü: Shounen, fantastik, savaş, aksiyon, macera, dram
Bölüm sayısı: 64

Bölüm sayısından korkmadan mutlaka herkesin izlemesi gereken kült bir anime. Karakter ve hikaye zenginliği ve evrenin tutarlılığıyla izleyen herkesin kendinden bir şeyler bulabileceğini düşünüyorum. Buna aile ve arkadaşlık bağları, ölüm ve stresle yüzleşme, kendini keşfetme, psikoloji, felsefe, siyaset ve din de dahil olmak üzere pek çok konunun irdelenmesi de katılıyor.

Hikaye iki erkek kardeş olan çocukların annelerinin ölümünden sonra simyayı kullanarak insan dönüşümü büyüsüyle annesini canlandırmaya çalışırken tekinin tek kolu ve bacağını, diğerinin ise metal bir zırha bağlanan ruhu dışında tüm bedenini kaybetmesiyle başlıyor. Vücutlarını geri almak üzere felsefe taşını bulmak amacıyla iki kardeşin başladığı yolculukta orduya katılıyorlar. Bunun üzere pek çok karakter ve macera da beraberinde geliyor. Elric kardeşlerin arasındaki bağ ve karşılaştıkları maceralar herkesi derinden etkileyecek drama ve etkiye sahip. Ayrıca nadir bir şekilde mangakasının da kadın olması da bence karakterlerin ve duyguların neden bu kadar derin işlediğini açıklıyor.

2. Steins;Gate:
Yayın yılı: 2011
Türü: Seinen, bilimkurgu, thriller
Bölüm sayısı: 24

FMA:B nasıl cult favourite ise Steins;Gate ise benim için kişisel favourite. Bilimkurgu ve zaman yolculuğu ve alternatif evrenler adına izlediğim en tatmin edici yapım olduğunu dahi iddia edebilecek kadar çok seviyorum bu animeyi. Genel konusu bilimkurgu olsa da aslında ağır dram ve aynı zamanda kaliteli mizah da içeriyor ve bu ikisi beraber çok doğal bir şekilde işleniyor. Animeye yeni başlayanlar için biraz fazla damardan weebo olabilir, ama bilimkurguya ve zaman yolculuğu konusuna özel ilgisi olan herkesin ilk 9-10 bölüme sabredebilirse konunun bambaşka yerlere evrildiğini görüp beğeneceğini düşünüyorum. O ilk 9-10 bölüm de aslında çok güzel ama hikayenin gidişatı hakkında hiç ipucu vermediği için acaba olay nereye gidiyor diye belki daralananlar olabilir. Fakat her şey en sonunda puzzle gibi öyle güzel birleşiyor ki tatminkarlıktan ve sevinçten ağlayabilirsiniz.

Hikaye ana karakterimiz olan hafif çatlak, bilim meraklısı Okabe'nin evde arkadaş grubuyla yaptığı garip deneyler sonucu mikrodalga fırınını yanlışlıkla geçmişe mesaj gönderebilen bir zaman makinesine çevirmesiyle başlıyor. Sanırım devamına ne yazarsam spoiler olacak, fakat karakterler müthiş (özellikle Kurisu), hikaye müthiş, müzikler müthiş. 10/10 bir anime.

3. Shingeki no Kyojin (Attack On Titan):
Yayın yılı: 2013-2022
Türü: Shounen, fantastik, aksiyon, savaş, gizem, dram
Bölüm sayısı: 75+

Sanırım bu animeyi duymayan kalmamıştır. Çok kısa bir özetle animelerin Game of Thrones'u diyeyim. Yine çok geniş bir evrene sahip olup çok sayıda karakteri olan ve savaş, dram, insanlık tarihi ve siyaset üzerine çok derin konuları işleyen bir anime.

İnsanlığın titan adı verilen devasa, gizemli insansı canavarlar yüzünden katledilip hayatta kalanların ise içiçe geçirilmiş devasa surların içinde korkuyla hayatını sürdüğü distopya bir evren bize sunuluyor. Titanların en dıştaki duvarları yıkıp şehrini yok edip annesini de yemesiyle ana karakterimiz Eren, iki arkadaşıyla beraber insanlığın savaşına katkıda bulunmak ve bu canavar titanlardan intikamını almak üzere keşifçi orduya (survey corps) katılıyor ve maceraları böylece başlıyor. İlk sezonda böyle basit gibi görünen bir konu, insanlık tarihi, psikoloji, siyaset ve etik adına birçok şeyin sorgulandığı bambaşka bir hikayeye evriliyor. Animesinin son kısmı seneye çıkacak ama ben artık sabredemeyip mangaya başladım.

4. Death Note:
Yayın yılı: 2006-2007
Türü: Shounen, polisiye, psikolojik, supernatural, gizem
Bölüm sayısı: 37

Bu tam bir anime 101 animesi cidden. Aşırı zeki bir lise öğrencisi olan Yagami Light, bir ölüm meleğinin düşürdüğü ve içine isimlerini yazdığın insanları öldürebilen bir defteri buluyor. Light bu defteri dünyadaki adaletsiz düzeni değiştirmek adına kullanmak istiyor ve tüm adi suçluların isimlerini haberlerden not alarak bu deftere yazıp tek tek öldürmeye başlıyor. Dedektiflerin bu ölümleri çözmek için de hikayeye katılmasıyla genel olarak puzzle gibi zeka oyunlarının olduğu polisiye bir maceranın içinde kendimizi buluyoruz.

5. Monster:
Yayın yılı: 2004-2005
Türü: Seinen, polisiye, psikolojik, dram, gizem
Bölüm sayısı: 74

Polisiyelerden devam ediyoruz. Bu da çok güzel bir macera ve hikaye. Hikayemiz yine çok zeki bir karakter olan Japon cerrah Dr. Tenma'nın Frankfurt'ta çalıştığı hastanede durumu acil olan iki hasta arasında seçim yapmasıyla başlıyor. Hastalardan teki kafasına tek kurşun yemiş olan küçük bir çocuk, diğeri ise çalıştığı hastanede politik etkisi olan bir vali. Dr. Tenma, kendi etik kuralları yüzünden çocuğun ameliyatına girmeye karar veriyor, valinin ameliyatını başka bir cerraha bırakıyor ve vali ölüyor. Fakat kurtardığı çocuğun ileride dahi bir seri katil olmasıyla hikaye etik değerlerin de sorgunlandığı güzel bir maceraya dönüşüyor.

6. Boku dake ga inai machi (Erased):
Yayın yılı: 2016
Türü: Seinen, psikolojik, dram, supernatural
Bölüm sayısı: 12

Ben öyle upuzun animeleri izleyemem diyen ve güzel bir anime denemek isteyenlere genelde bunu öneriyorum. Çünkü bizi 80'lerin sonuna, 90'ların başındaki çocukluğa götüren sımsıcak bir hikaye.

Hikayemiz 29 yaşındaki başarısız bir mangaka olan Satoru'nun Butterfly Effect filmindeki gibi küçük detayları değiştirerek zamanda geriye gidebilme yeteneği olduğunu öğrenerek başlıyoruz. Satoru, yakını olan birinin cinayetinden haksız yere sorumlu tutuluyor ve polisten kaçarken bu cinayetle ilgili çocukluğundan bir anının tetiklenmesiyle kendini 1988 yılında ve 11 yaşındaki bedeninde buluyor ve olaylar gelişiyor. PS: Baka nano?

7. Code Geass:
Yayın yılı: 2006-2008
Türü: Shounen, bilimkurgu, mecha, savaş, aksiyon, gizem, dram
Bölüm sayısı: 50

Beni Death Note sarmadı, daha bilimkurgulu ve mechalı bir hikaye olsaydı keşke diyorsanız da Code Geass size göre olabilir. Bu hikayede Britania diye bir devletin kurduğu dikdatör bir rejim var ve Japonya'yı işgal ediyorlar. Kraliyet ailesinden olan Lelouch, öldürülen ailesinin ve kör kalan kız kardeşiminin intikamı için uğraşırken kendini bir mecha savaşı ortasında buluyor. Bu durumdan kurtulmaya çalışırken C.c. adında gizemli  bir kadından insanları sözleriyle manipule etme yeteneğini (Geass) kazanan Lelouch, bu yeteneği ile hükümetteki çok karmaşık yozlaşmaları açığa çıkarmaya çalışıyor.

8. Boku no Hero Academia (My Hero Academia):
Yayın yılı: 2016- 2022?
Türü: Shounen, süper güçler, okul, komedi, aksiyon
Bölüm sayısı: 88+

Bu anime dünyadaki pek çok kişinin süper güçlerinin olduğu bir evrende geçiyor. En etkili süper güçlere sahip olanlar ise bir akademiye gidip oradan aldığı sertifika ile kahraman olarak devlet memuru maaşı almaya çalışıyor ashjash. Ana karakterimiz Midoriya ise hiçbir süper gücü olmayan azınlıktan bir çocuk ama hayali bir gün rol modeli  olan bir numaralı kahraman All Might gibi olmak. Hiç beklenmedik bir şekilde yolları All Might ile kesişiyor ve All Might'ın aslında tv'deki gibi cool olmadığını ve hatta gücünü git gide kaybettiğini öğreniyor. All Might gücünü Midoriya'ya devrediyor ve bu sayede Midoriya akademiye girme hakkı kazanıp kendi yaş grubundan kahraman olmak için eğitim alan diğer karakterlerle tanışıyor. Favorim Todoroki olsa da Bokugo saçmalıklarını izlemek de epey eğlenceli, yalan yok.

9. One Punch Man:
Yayın yılı: 2015- 2019?
Türü: Shounen, süper güçler, komedi, bilimkurgu
Bölüm sayısı: 24
 
Bu anime biraz Marvel parodisi gibi. Saitama adında gayet sıradan bir insan olan ana karakterimiz var, üç yıl boyunca kendi kendine idman yaparak inanılmaz güçlere sahip bir kahramana dönüşüyor. Öyle güçlü ki düşmanlarını yenmesi için tek bir yumruğu yetiyor. Android Genos adında bir gencin gelip onun çırağı olmak istediğini belirtmesi ile süper market ve ev arasında geçen sıradan yaşamı birden değişen Saitama kendini çeşitli maceraların içinde buluyor. Komedi dozu çok iyi bir anime.

10. Dr. Stone:
Yayın yılı: 2019- 
Türü: Shounen, bilimkurgu, macera, komedi
Bölüm sayısı: 35+

Bu anime için ayrıca bir blog postu yazmıştım zaten. Tüm insanlığın gizemli bir şekilde taşa dönüşmesinin ardında bilime meraklı lise öğrencisi olan Senku'nun 3700 yıl sonra uyanıyor ve bu taşa dönüşme gizemini bilimin yollarını kullarak çözmek, diğer insanları kurtarmak ve yok olan medeniyeti eski haline getirmek için kolları sıvıyor. Bilim tarihi ve medeniyetlerin kuruluşu adına bir nevi eğitici bir anime aslında. Komedi kısmı da epey yoğun. Senku reyiz çok yaşa!

11. Shinsekai Yori:
Yayın yılı: 2012- 2013
Türü: Bilimkurgu, drama, distopya, psikolojik
Bölüm sayısı: 25

Bu animeyi sanırım 2016 yılında izlemiştim. İlk dikkatimi çeken harika görsellik ve müzikleriydi. Konusu telekinezi tarzı bazı özel güçleri olan insanların dışarıdan ütopik görünen bir şehirde diğer insanlardan izole bir yaşam sürdüğü bir evreni konu alıyor. Psişik güçleri uyanan ana karakter Saki Watanabe bir seronomi ile bu güçlerini kullanmak için eğitim göreceği özel bir okula başlıyor. Anime boyunca Saki ve farklı kişiliklere sahip arkadaşlarının güçleri dark side'a kayan bazı öğrencilerin gölge kedileri tarafından kaçırıldığını öğrenmesi ve queerat denen bedenleri deforme olmuş köle olan sınıftan bir üye ile karşılaşmaları üzerine toplumlarının gerçekliğini sorgulamaya başlıyorlar. Bu maceralarında yaşadıkları evrendeki çok karanlık ve şok edici gerçekleri biz de onlarla öğreniyoruz.
Müziklerin kalitesi açısından bir örneği de hazır soundtrack postunda da bahsetmediğimden şuraya bırakmak isterim:

12. Neon Genesis Evangelion:
Yayın yılı: 1995-1997
Türü: Bilimkurgu, mecha, drama, distopya, psikolojik
Bölüm sayısı: 26+2

Bu da kült animelerden biri genel itibariyle sevsem de bendeki yeri maalesef ilk 10'da değil. Fakat hikayedeki Shinji karakteri özellikle topluma uyum sağlayamayan aile travmaları olan bir ergenin psikolojisini çok iyi yansıtıyor.

Konusunda Angel adı verilen supernatural varlıkların dünyaya saldırdığı bir evreni ve Evangelion adı verilen biyo-mechaları kontrol eden çocuk pilotların hikayesini izliyoruz. Ana pilotlardan biri olan Shinji, babası tarafından kabul görememiş, annesini kaybetmiş ve yalnız büyümüş bir çocuk. Babası ise dünyanın tek şansı olan Evangelion'ları yöneten ve idare eden Birleşmiş Milletlere bağlı Nerv adındaki organizasyonda bir başkan, tam bir Tywin Lannister açıkçası.  Konu her ne kadar doğaüstü gözükse de Shinji ve daddy issues ve diğer Evangelion pilotları olan çocuklarının üzerindeki sosyal baskı ve farklı travmalar üzerinden aslında tam bir psikolojik bir dram izliyoruz.

13. Noragami:
Yayın yılı: 2014-2015
Türü: Shounen, supernatural, komedi, macera
Bölüm sayısı: 25

Noragami tanrıların inananlarının sayısı ve inanç gücü ile hayatta kaldığı ve her ne kadar inançla beslenirse o kadar güçlü olduğu bir evrende geçiyor (bkz. Small Gods by Terry Pratchett). Ana karakterimiz olan Yato-gami ise güçsüz bir tanrı ve sürekli eşofmanla geziyor. Bir gün dileği kendi tapınağını inşa edecek kadar inanana sahip olmak. Sanırım ne kadar geyik ve ilginç bir konusu olduğunu anlatmak için bu kadar tanım yeterli. Benim için ayrıca şintoizm ve tanrıları hakkında merak salmama neden olacak bazı şeyleri öğrendiğim bir anime oldu.

14. Dororo:
Yayın yılı: 2019
Türü: Shounen, supernatural, samuray, tarihi, macera
Bölüm sayısı: 24

Dororo samuray döneminde geçen bir fantastik konulu anime. Kuraklık döneminde 12 şeytanla anlaşma yapan bir hükümdar, bunun karşılığında oğlunu feda ediyor. Fakat çocuk ölmektense derisi, uzuvları, hatta ağzı, burnu kulağı dahil olmak üzere pek çok organını kaybedip garip bir yaratığa dönüşüyor ve atıldığı nehirden kendi günahlarına tövbe etmek isteyen bir şifacı tarafından kurtarılıyor. Hyakkumaru'nun tüm bunlara rağmen yaşam mücadelesini ve Dororo adında bir çocukla karşılaştıktan sonra ondan bedenini alan şeytanları bir bir katlederek onlardan uzuvlarını geri aldığı karanlık hikayeyi izliyoruz. Dororo ve fahri abisi Hyakkumaru'nun dokunaklı maceraları bence gayet izlenesi.

15. Psycho-Pass:
Yayın yılı: 2012-2019
Türü: Seinen, bilimkurgu, psikolojik, macera
Bölüm sayısı: 41

Psycho-Pass, Person of Interest gibi suçluların suçlarını işlemeden Sybill adı verilen yapay bir zeka tarafından tespit edilebildiği bir kurgusal evreni ve bu evrendeki idealist dedektif kadın Tsunemori Akane'nin hikayesini işliyor. Her sezonda farklı bir hikaye işlendiğinden sadece ilk sezonu izledim, fakat 3. sezonu bile çıkmış.

16. Samurai Champloo:
Yayın yılı: 2004-2005
Türü: Shounen, samurai, komedi, macera
Bölüm sayısı: 26

Adı üstünde başka bir samuray serisi. Gizemli bir savaşçıyı bulmak isteyen Fuu adındaki sakar ve komik bir kızın birbirine tezat karakterdeki iki samurayı kendine bodyguard olarak kiraladığı komik bir hikayeyi anlatıyor. Samuraylardan Jin, biraz gurur ve onur üzerine kurulu klasik samuray prensiplerini benimserken Mugen ise tam bir eşkiyayı canlandırıyor. Bu birbirinden alakasız üçlünün Edo dönemindeki Japonya'da yer yer komik, yer yer ise ağır dramlı maceralarını izliyoruz.

17. Kimetsu no Yaiba:
Yayın yılı: 2019-
Türü: Shounen, aksiyon, supernatural, tarihi
Bölüm sayısı: 26+

Bunun için de blog postu yapmıştım. Güzel bir anime, özellikle animasyonlarıyla dikkat çekiyor ama maalesef biraz overrated.  Ailesi şeytanlar tarafından katledilen ve yenilen Tanjiro ve şeytanlar tarafından ısırıldığı halde şeytana dönüşen ama yine de insanlığından vazgeçmek istemeyen kız kardeşi Nezuko'nun hikayesini izliyoruz. Tanjiro kardeşini eski haline döndürmek ve şeytanlar hakkında daha çok bilgi öğrenmek için şeytan avcılarının olduğu bir toplumda eğitime katılıyor. Kardeşini kurtarmak için bilinmeyen bir güçte ustalaşmaya çalışan abi hikayesi bize biraz Fullmetal Alchemist'i hatırlatıyor.

18. Kill la Kill:
Yayın yılı: 2013-2014
Türü: Aksiyon, komedi, distopya, süper güçler, okul
Bölüm sayısı: 24

Kıyafetlerin gücü olduğu ve değişik zırhlarla değişik güçlerin kazanıldığı bir okulda eğitim gören öğrencilerin olduğu absürt bir distopya evreninde geçiyor bu hikaye. Ana karakterimiz Ryuuko babasının cinayetinin ardındaki gizemi çözmeye çalışırken bu süper güçleri veren üniformalardan birine sahip oluyor ve özel okula katılıyor. Tam bir absürt komedi hikayesi.

19. Death Parade:
Yayın yılı: 2015
Türü: Gizem, oyun, psikolojik, thriller, supernatural
Bölüm sayısı: 12

Öldükten sonra insanların bir barda Decim adındaki bir barmen tarafından yargılanıp reenkarnasyon ve yok olma arasında verdiği hükümü anlatan bir hikaye. Ana konusu haliyle ölüm olduğu için epey karanlık ve hüzünlü.

20. NHK ni Youkoso!:
Yayın yılı: 2006
Türü: Seinen, komedi, psikolojik, romance, drama
Bölüm sayısı: 24

Hüzünlü hikayelerden devam. Bu anime 22 yaşında ve okulu bırakıp 4 yıldır hikikomori (eve kapanıp depresyona giren, asosyal ve işsiz insanları anlatan Japonca bir terim) olan Satou'nun saykadelik ve hüzünlü hikayesini anlatıyor. Japonya'nın işkolik bir memleket olduğunu biliyoruz ama bu animede aslında hiç azımsanmayacak sayıdaki hikikomori ve NEET (not in education, employment or training) insanların ne gibi psikolojik zorluklarla imtihan ettiği yüzümüze tokat gibi vuruluyor. Bir yandan da komedi kısmı var, çünkü Satoru NHK'nin (Japon ulusal tv kanalı) kendine ve diğer insanlara komplo kurduğunu düşünüyor.

21. Kuroshitsuji:
Yayın yılı: 2008-2009
Türü: Shounen, supernatural, aksiyon, komedi, shounen ai
Bölüm sayısı: 24

Yes, my Lord-o. Bu anime eski ama eskimezlerden. Ciel adında ailesine ve kendine olanlar adına intikam almak isteyen bir çocuğun Sebastian adındaki şeytanla anlaşma yaptığı bir hikayeyi izliyoruz. Ciel, Viktoryan İngiltere'de kraliçeye hizmet eden bir nevi dedektif görevi yapıyor, Sebastian ise yanında sadık uşağı olarak görünüyor. Ciel ve Sebastian arasındaki güçlü bağ yer yer shounen ai'ye kayıyor ama aralarındaki yaş farklı biraz rahatsız edici (birkaç yüzyıldan bahsediyoruz tabi burada :D). Keşke Ciel bari 13 yerine 17-18 yaşında falan olsaymış.

22. Mahou Shoujo Madoka Magica:
Yayın yılı: 2011
Türü: Shoujo, aksiyon, psikolojik, drama, okul, süper güçler
Bölüm sayısı: 12

Bu çok saykadelik bir anime. Çünkü Sailor Moon gibi bazı liseli kızların kedi tarzı sihirli bir yaraktık tarafından savaşçılara dönüştürüldüğü ciciş bir anime imajı çizse de sonra çok çok karanlık bir hikayeye evriliyor.  Madoka ana karakter olsa da Homura karakteri kırmızı çizgimizdir. Bu arada ne biçim bir şerefsizsin, Kyuubey. 

23. Elfen Lied:
Yayın yılı: 2004
Türü: Seinen, aksiyon, bilimkurgu,supernatural, psikolojik, drama
Bölüm sayısı: 12

Bu sanırım TV dışında izlediğim ilk anime. Fazla damardan girmişim 15 yaşında.  Bu animede diclonius adı verilen insanüstü telekinezi yeteneklerine ve "boynuzlara" sahip bir ırk var. Ana karakterimiz olan Lucy bu gruba dair. Lucy, denek olarak kullanıldığı laboratuvardaki insanları gücünü kullarak gayet gore bir şekilde katlettikten sonra hafızasını kaybetmiş bir şekilde Kouta ve kuzeni tarafından bir plajda bulunuyor. Lucy'nin hafızasını geri kazanmasını ve geçmişindeki acı anıları izliyoruz daha sonra.

24. Claymore:
Yayın yılı: 2007
Türü: Shounen, aksiyon, süper güçler, fantastik
Bölüm sayısı: 26

The fight of the barbies! Bu animede claymore adında neredeyse hepsi kadınlardan oluşan ve iblis kanıyla dönüşüm geçiren doğaüstü güçlere sahip iblislere (youma) karşı savaşan bir ordu var. Fakat eğer güçlerini yeterince kontrol edemezlerse onların da youma'ya dönüşme riskleri var. Çocukluğundaki yaşadığı bir travma ve intikam sebebiyle Clare claymore olmaya karar veriyor ve hikayemiz başlıyor. Clare ve Terasa ile ilgili bölümün güzelliği ve duygusallığından dolayı bu listeye girmeye hak kazandı anime.

25. Durarara!!
Yayın yılı: 2010-2016
Türü: Aksiyon, gizem, supernatural
Bölüm sayısı: 60

Tokyo'nun Ikebukuro eyaletinde geçen bazı şehir efsaneleri, çeteleri ve gizemli olayları konu alan değişik bir anime. Böyle anlatınca pek olmadı ama çok ilginç karakterler var ve gayet sürükleyici ilerliyor.

26. Kiseijuu: Sei no Kakuritsu (Parasyte):
Yayın yılı: 2014-2015
Türü: Seinen, bilimkurgu, psikolojik, korku, drama
Bölüm sayısı: 24

Bu da bir distopya ve korku serisi. Bazı parazitler dünyayı ve insanların bedenlerini geri dönüştürülemez şekilde ele geçiriyorlar. Ana karakterimizin beynini yemeye çalışan parazit başarısız oluyor ve sadece kolunda yaşayarak beraber aynı bedende simyotik bir ilişki gerçekleştiriyorlar.  Karakterler sönük olsa da gayet sürükleyici bir hikayeydi.

27. Lovely Complex:
Yayın yılı: 2007
Türü: Shoujo, komedi, romance
Bölüm sayısı: 24

Sanırım sevdiğim nadir shoujolardan biri bu. Aynı sınıfta okuyan yaşıtlarına göre epeyce uzun olan bir kız Risa ve boyu bayağı kısa olduğu halde basket takımında oynayan Ootani'nin ve diğer arkadaşlarının komik ve romantik bir hikayesi anlatılıyor.

28. Yuri!!! On Ice:
Yayın yılı: 2016
Türü: Komedi, spor, shounen ai
Bölüm sayısı: 12

Zamanında buz pateni olimpiyatlarını zevkle izleyenlerin severek izleyeceği bu anime. Teki Japon, diğeri Rus olan Yuri adında iki buz pateni sporcusunun hikayesini anlatıyor. Ana karakterler Yuri olsa da yakışıklı ve seksi buz pateni hocası Viktor asıl gizli ana karakterimiz. İzleyiniz, efenim.

29. Mirai Nikki:
Yayın yılı: 2014-2015
Türü: Shounen, supernatural, aksiyon, thriller, psikolojik
Bölüm sayısı: 26

Listeye alıp almamaya karar veremeyip en son sürükleyiciliğinden dolayı almaya karar verdiğim bir anime bu. Mirai Nikki ölmek üzere olan bir tanrının yerine geçmek için yarışan ve süper güçlere sahip (geleceği göstermek, insanların lokasyonlarını tespit etmek gibi) güncelere sahip bir grup gencin Hunger Games tarzındaki mücadelesini anlatıyor. Introduction to yandere karakteri Yuno Gasai ise epey ilginç.

30. Shigatsu wa Kimi No Uso:
Yayın yılı: 2014-2015
Türü: Seinen, drama, müzik, romance, psikolojik
Bölüm sayısı: 22

Çok güzel bir animasyonu ve görselliği olan ama biraz fazla dram dram hikayesiyle beni geren bir anime bu. Aslında özünde bir aşk hikayesini izliyoruz. Ana karakterimiz çocuk dahi bir piyanist olan Kousei ve onun aşık olduğu ilginç ve hayat dolu olan keman virtüözü bir kız Kaori. Annesinin ölümünden sonra yaşadığı travmadan dolayı çaldığı piyanonun sesini duyamayan Kousei'nin iki yıldır içinde olduğu sanatçı tıkanmasını ve psikolojisindeki yansımaları animasyonda çok güzel anlatmışlardı. Kousei'nin Kaori ile tanıştığı an ve ondan sonra hayatının aşama aşama değişmesini izliyoruz. Keşke sonu biraz yeşilçam filmlerine bağlanmasaydı, neyse.

Honorable mentions
Zankyou no Terror
Yakusoku no Neverland
Clannad
Darker Than Black
Fate/Stay Night
Tengen Toppa Guren Lagann
Tokyo Ghoul
Great Teacher Onizuka 
Great Disciple Kenichi
ReLife
Kami no Tou
Yamato Nadeshiko Schichi Henge
Angel Beats
Mahoutsukai no Yome
Detroit Metal City
Toradora