anime, science fiction, fantastic literature, tv series, music and other geeky stuff
18 Haziran 2012 Pazartesi
Güzel şehir Strasbourg
Dün bize en yakın Fransa şehri olduğu için Strasbourg'a gittik. Aslında toplamda 30 dakika mesafe olmasına rağmen maalesef direkt bir tren yok. O yüzden üçümüz de Appenweir istasyonunda aktarma yaparak 1 saatte Strasbourg'a varmış olduk. Sabah hava durumuna baktığımızda güneşli görünmesine rağmen yağmurlu ve buz gibiydi. O yüzden istasyonda inip ilk gördüğümüz McDonalds'a gidip kahve içmeye karar verdik. Buradaki McDonalds'lar zaten McCafé diye bir eklentiye daha sahip ve daha çok kahve çeşidi var. Neyse Strasbourg'daki ilk İngilizce bilmeyen Fransız darbesini de en beklenmedik yerde McDonalds'da almış oldum. Resmen el kol hareketleriyle 3 tane kahve aldım ve yine kasadaki ekrana bakarak parayı ödedim. Sonra gezi rehberinde gördüğümüz Notre Dame kathedraline gitmeye karar verdik. Yoldan geçerken de iki tane Türk dönerci ve kebapçı dükkanına rastladık ve gülüştük.
Strasbourg; Venedik ve Amsterdam gibi kanallardan oluşan bir şehir ve üzerinde onlarca köprü var. Bizim uzaktan Notre Dame kathedrali sandığımız ise daha küçük olan Eglisé katedraliymiş ve ona bile giderken kanalın üzerinde köprüyle karşıya geçiyorsun.
Bu gördüğüm ilk köprüydü ve daha onlarcasını göreceğimden habersiz hemen Japon turist gibi fotoğrafını çektim. O sırada hava soğuk olduğundan biraz solgun çıkmış sonra güneş açınca çok daha güzel fotoğraflar çekme fırsatı yaşadım. Zaten sonra bu fazla heyecanlı fotoğraf çekme çabalarımdan sonra fotoğraf makinesinin pilini yenilemem gerekti ama yine de değerdi. Şehrin her köşesi resmen kartpostal gibi. Notre Dame kathedralini tabii sonradan bulduk ama devasa bir büyüklükte olduğu için hiçbir kareye sığdıramadım. Ordan da La Petite France yolundan yürürken gezi botlarını gördük ve 10 euro vererek bizi büyük bir çabadan kurtarıp bütün şehri kanal üzerinden turlatacak kanal turuna başlamış olduk.
Gezi botu dediğim de şu camlı lüks botlardan. Kulaklarını takıp bir saat boyunca kanalda turlarken 16 dilde şehir tanıtımını da dinleyebiliyorsun. Tek kötü yanı camlar yansıma yaptığı için botun içinden güzel fotoğraf kareleri yakalayamamaktı. Misal şu iki şu iki kuleli köprüyü yansımadan çekmek isterdim ama ancak bu kadar oldu;
Bot turunda öğrendiğim kadarıyla Strasbourg, Alsace bölgesinin yani Almanya ve Fransa sınırlarının baş kenti olduğu için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa konseyi gibi pek çok resmi binaya da sahip, onlar da yine böyle kanal üzerinden geçen çok güzel cam köprülere sahip fakat yine yansıma yüzünden fotoğraflarını yakalayamadım. Daha bir sürü fotoğraf var elimde ama görmemiş demesinler diye facebook'a falan koymaktan çekiniyorum ama şehire bayıldım. Fakat Fransızların İngilizce bir soru sorduğumuzda sanki hakaret etmişiz gibi kötü kötü bakmaları yüzünden de iyi ki stajı burda yapmıyorum dedim. Zaten Karlsruhe'den biraz daha pahalı bir şehir, gezmek için mükemmel ama.
Rohan bile var, daha ne olsun! Bu da La Petite France denen sokağın başlangıcı aslında, karşısından da botlara biniyorsun. Param olursa tekrar bir daha gitmek isterim Strasbourg'a. Zaten onca yol, sınır değişimi zart zurta rağmen tek bir bilet kontrolü de yapmadılar. 33 euro'mu boşuna vermişim gibi oldum. Türk'üm ben, cezbetmesinler öyle.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder