23 Mart 2021 Salı

Korona günlerinde ayrımcılık

 Bugün bizim fakültenin organize ettiği Be4Diversity etkinliklerinden birine online olarak katıldım. Ana konumuz genel anlamda ayrımcılık (ırksal, cinsel yönelim, kültürel ve cinsiyet ayrımcılığı) olsa da asıl bu korona günlerinde bu ayrımcılığın ne kadar belirginleştiğini konuştuk. Asyalılara korona başından beri olan ırkçılığı ve nefreti duymayan kalmamıştır, fakat maalesef konu bundan çok daha kapsamlı. Misal özellikle Belçika gibi genel olarak herkesin aile yapısının beyaz ırktan heteroseksüel bir çift, çoluğuyla çocuğuyla bahçeli evleri ve arabalarıyla mutlu yaşamından ibaret olduğunu düşünülen bir sistemde korona gibi bir kriz ortamı oluşursa bazı şeylerin nasıl yanlış gittiği tartışıldı. Bunlar 9000+ üzeri kişisel raporlara dayalı olsa da bu ülkede 5 yıl civarı yaşayan biri olarak bana gayet inandırıcı geldi. Misal ilk duyurular yapıldığında engellilere dair hiçbir seçenek düşünülmemiş. Haberlerde bile işaret diliyle anons ancak uyarı üzerine yapılmış. 

Kısıtlama kuralları duyurulurken bile yine bu kurallar tek tip sosyal yaşantı tipine odaklanarak yapıldığı bariz olmuş. Belki bundan önce Belçika'daki aşırı katı kısıtlamalardan bahsedeyim. Ekim ayındaki ikinci dalgadan beri tüm restoranlar, kafeteryalar ve dükkanlar kapalıydı. Aralık ayında noel alışverişleri için sadece kıyafet ve ıvır zıvır dükkanlarını açtılar (tabii ki tipik Belçika dükkan açılış saatiyle sabah 9 akşam 6 arası). Şubat ayının ortasında da şükür kuaförleri açtılar da insanlar bonus saç modellerinden yavaş yavaş kurtulmaya başladı. Mart sonuna yaklaşırken hala tüm kafeteryalar, barlar, restoranlar vs kapalı durumda. Aile ziyareti gibi şeyler tamamen yasak, kapalı ortamda kendi ev ahalin dışında sadece tek bir kişiyle görüşme hakkın var, açık havada maskeyle görüşülebilen kişi sayısı ilk başta sadece aynı aile üyeleri arasındaydı, sonra aile dışından maksimum 4 kişiydi, mart başında bu dışarıda görüşülebilen maksimum kişi sayısını 10 kişiye kadar çıkardılar. Süpermarket ve dükkanlara uzun süre sadece aynı aileden tek kişiyi alıyorlardı, sanırm şubat ortalarındaki değişen kurallarda iki kişi beraber girebilme hakkı kazandı. Şimdi diyenler olur, bu nasıl kontrol altında tutuluyor. Tabii ki de polis herkesin evine çıkanı vs kontrol etmiyor, ama çevremden gördüğüm kadarıyla insanlar gerçekten bu kuralları ciddiye alıyor ve  uymaya çalışıyorlar. Peki bu dönemde bu kadar katı kurallarda ne gibi ayrımcılıklar olabilirdi? Verilen örneklerden biri gay bir çiftin beraber yürüyüşe çıktığında polis tarafından durdurulup neden arkadaşıyla dışarıda görüştüğünün sorulmasıydı. Türkiye'deki polislerin evli çiftlere bile arabada neden maskesiz birarada bulunduğu sorulup ceza kesmeye çalıştığını görünce bu çok absürt bir örnek gibi görünmüyor ama homoseksüel evliliklerin legal olduğu bir ülkede son derece garip bir durum bu. Diğer örnek ise bekar ebeveynlerin ilk kısıtlanmaların olduğu dönemde çocuklarıyla süpermarkete ya da dükkanlara girmesine izin verilmemesi. Çocuğunu evde bırakacağı kimse olmayan biri için bu da son derece adaletsiz bir durum. Bunun yanında çok uzun süredir pek çok ülkede olduğu gibi Belçika'da da öğrenciler online eğitim görüyor. Ailedeki her çocuğun kendine ait laptop, telefon ya da tabletinin olduğu varsayılması hiçbir şekilde fakir grubuna girmeyen bir ülke için bile çok saçma bir durum. Diğer bir mevzu ise bazı ülkelerde göçmenlerin aşı sıralamasında gerilere atıldığının ortaya çıkarılmış olmasıydı. Bu konuda yorum dahi yapmak istemiyorum, en azından insan sağlığının söz konusu olduğu bu durumlarda 21. yüzyılda hala dinsel, ırksal ve etnik ayrımların olması sadece utanç verici.

Son gelen kısıtlamalardan biri de turistik güzergahlara giden trenlerin azaltılması üzerine. Yine bu arabası olmayan ve bu güzergahlara iş ya da ailevi sebeplerle gitmek zorunda insanları düşünmeden alınmış önlemler. Ayrımcılık; yaşamımızın her safhasında karşımıza çıkıyor ama asıl bu kriz ortamlarında bu gibi kuralların daha ivedilikle hazırlanması gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Bir yıldır evlere tıkılıp psikolojisi alt üst olan, bu ülkelerde expat, göçmen ya da mülteci olarak hayatını idame etmeye çalıştıran bizlere ise bir de bu ayrımcılığı düşünmek ise iyice tuz biber oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder