13 Ekim 2012 Cumartesi

Norveç'ten birkaç küçük bilgi

Bu yaz şükür, bazı ülkeden birer ya da birkaç şehir görme fırsatım oldu. Bunlar Almanya, Fransa, Avusturya, İsviçre, İtalya ve Norveç sınırları içindeydi, ama en çok ilgimi çeken bir İskandinavya fanı olarak tabii ki Norveç'ti.  Oradan bir aileyle de vakit geçirdiğimden, gözlemlediğim bazı yöresel ayrıntıları daha çok kendim hatırlamak için buraya da aktarmak istiyorum. Çünkü isimler biraz zor hatırda kalacak türden.

Önce yemeklerden başlayalım. Öncelikle söylemek lazım ki, Norveç'in de tıpkı Almanya gibi öyle hiç de anlatılacak bir mutfağı yok. Lakin balıkçılığıyla ünlü bir ülke ve sık sık deniz ürünü tükettiklerinden gayet sağlıklı bir yaşam sürüyorlar. Balıktan nefret eden biri olarak ben bile gayet akşam yemeğinde hiç kendimi  zorlamadan iki parça somon yedim, itiraf ediyorum. Hiç buradakiler gibi değildi, nihayetinde buraya da ithal geliyor, oradaki taze ve kaliteli olduğundan yiyebildiğimi düşünüyorum. Diğer dikkatimi çeken şey ise aşırı fazla ekmek yedikleri halde obez olmamalarıydı. Sürekli bisikletle kondüsyon halinde olduklarından ve kış sporları yaptıklarından olsa gerek. Yoksa ben de onlar gibi her yemekte 6-7 dilim ekmek yesem şu an obezite sınırlarında yuvarlanıyor olurdum.


Bahsedilebilecek ilginç şeylerden biri, brunost. Yani kahverengi peynir. Almanya'da da
braunkäse olarak geçiyor. İskandinavya ve Almanya dışında başka yerde de bilinen bir şey değil sanırım. Fakat en çok Norveç'e özgü bir gıda olarak anılıyor. Cheese slicer dedikleri aparatı da ilk icat eden adam Norveçliymiş zaten. Hatta hediyelik eşya dükkanlarında bile bu cheese slicerlardan satılıyor. Brunost, adı peynir olmasına rağmen aslında hiç peynir gibi değil, keçi sütü ve kremanın karamelize edilmiş hali. Tadı da fazla tatlı, bence tatlılarda kullanmak için daha uygun. İlk bana kahvaltıda ikram ettiklerinde, "bu ne ya" diye düşünmüştüm, ama sonra brunost waffle'ı yiyince sevdim. Waffle'a bile yakışıyor, öyle bir peynir yani.
Bir diğeri de" bolle", çoğulu için "boller". Bu da muffin, çörek gibi bir şey. Üzümlü ya da çikolata parçacıklı olarak satlıyor. Aslı üzümlüymüş aslında ama ben çikolatalı olanları daha çok sevdim. Klasik bir kahvaltılık, bunu yemezsen Norveçli sayılmıyormuşsun, öyle diyorlar. Ayrıca benzin istasyonlarında 3 tanesi 19 krona satılıyordu, Norveç'te gördüğüm en ucuz şeydi sanırım. Pahalılık konusuna herkes bildiği için girmeyeceğim bile. Meraklısına, boller tarifi ve ayrıntısı şurada var, http://mylittlenorway.com/2008/12/the-famous-boller/

Her tarafı denizlerle kaplı hatta, dağlarına arasına bile denizler giren, fjord ülkesi olan Norveç doğasıyla olsun, yaşam şekliyle olsun gayet sevilesi bir yer. Tek kötü tarafı buz gibi havası, ben gittiğimde Ağustos sonu olmasına rağmen 15-17 derece arasında seyretti hava. Avrupa'dan çok biraz Amerikan kültüründen etkilenmiş gibiler. En azından yaşam şekilleri daha Amerikanca. Tarih olarak da en önemli devilerlerini Vikingler dönemi olarak kabul ediyorlar. Golden Viking Age diyorlar hatta. Viking gemi müzesinde gördüklerim de ilginç şeylerdi, fakat bu yazı çok uzamasın diye uzun uzun yazamayacağım. Obur gibi yemeklere öncelik verdiğimden Vikinglere çok yer kalmadı. Yalnız yol kenarlarında gördüğüm, özellikle şehir merkezinden uzak yerlerdeki tepeciklerden bahsedebilirim sanırım. Bunlar ölen önemli vikingleri gemilerine kurdukları barakalarda yaktıktan sonra gemileriyle beraber gömmelerinden kaynaklı, tarihi kalıntılarmış.  Derin bir mezar kazmak yerine böyle tepecik şeklinde mezarlar yapmışlar. Gemiyle gömülmek ise tam bir Viking cool'luğu. Müzeye koydukları gemiler de böyle mezarlardan çıkarılmış zaten.



Fotoğraf sanırım İsveç'tenmiş ama viking vikingdir işte, kurcalamaya gerek yok. Sanırım daha da uzamadan bu yazıyı bitirsem iyi olur. Vi sees, ha det bra!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder